26 Eylül 2009 Cumartesi

Erkeklerde Lazer Epilasyon Uygulanması

Son yıllarda ortaya çıkan “metroseksüel erkek” kavramıyla birlikte yüzündeki kırışık, açık gözenek ve aknelerden şikayetçi olan; saç dökülmesi ve fazla kilolar gibi problemlerin çözümü için estetik ve güzellik merkezlerine başvuran erkeklerin sayısında büyük artış var. Erkek estetiğinde en fazla ilgi gören konuların başında ise istenmeyen tüylerden kurtulma yöntemleri geliyor. Özellikle elmacık kemiği, kaş arası, ense, boyun, ellerdeki tüyler ve batıklar, omuz, sırt ve göğüs bölgelerindeki kıllardan şikayetçi olan erkekler, lazer epilasyon yöntemiyle istenmeyen tüyler ve batıklardan kalıcı olarak kurtuluyor.

Lazer epilasyon yöntemi ile ortalama 5-8 seans gibi bir süreçte kıl kökleri tahrip edilerek tüylerden arınmış yada ayva tüylerine dönüşmüş bir görünüm elde edilebileceği gibi, uygulama 3-4 seans yapıldıktan sonra bırakılarak kılların seyreltilmesi ve daha zayıf hale getirilerek bırakılması mümkün.



Lazer ışını nedir; ciltte nasıl bir etki yaratır?

Vücutta istenmeyen kılların epilasyon yöntemi ile ortadan kaldırılması dünyada yaklaşık 20 yıllık bir geçmişe sahip. Bayanların yanı sıra erkeklerin de ilgi gösterdiği yöntem, Avrupa ve Amerika’da milyonlarca kişide başarı ile uygulanmaktadır. Lazer teknolojisi gün geçtikçe büyük gelişmeler göstermekte; LightSheer diode lazer gibi yeni jenerasyon cihazlarla daha etkili, güvenli ve kalıcı sonuçlar sağlanmakta, uygulama sırasında duyulan rahatsızlıklar en aza indirgenmektedir.

“Light Amlification by Stimulated Emmition of Radiation” kısaca lazer ışını, bildiğimiz ışıktan farklı olarak ışığın tek dalga boyunda düz bir demet halinde yayılmasıdır. Lazer ışını doku üzerine düştüğünde dokunun özelliklerine bağlı olarak üç farklı olay gerçekleşmektedir.

1. Yansıma: Yansıyan ışık çarptığı yere enerji bırakmaz.

2. Geçirgenlik: Işık, dokudan geçtiğinden dokuya enerji bırakmaz.

3. Absorbsiyon: Absorbe olan ışık tüm enerjisini çarptığı yere bırakarak ısınmaya neden olur.

İnsan cildi gibi yarı geçirgen dokularda her üç olay birden değişik kombinasyonlar içerisinde görülür.Lazer ışınının epilasyon etkisi nasıl oluşur?

İstenmeyen tüylerin lazer ile yok edilmesi yönteminde temel prensip, kıl ve kıl kökünde bulunan kılın rengini veren melanin pigmenti ile ışığın etkileşimidir. Melanin üzerine düşen ışığı absorbe eder. Absorbe olan ışık, ısı enerjisine dönüşerek kılı tahrip eder.

Kalıcı epilasyon yöntemi için lazer ışınının cildin derinliklerine nüfuz ederek kıl köküne hasar vermesi gerekir. Kök bölgesi, vücudun çeşitli yerlerinde değişmekle birlikte yaklaşık yüzeyin 2-5 mm altındadır.



Lazer ile epilasyonda seçici fototermoliz denen yöntem kullanılarak melanin taşıyan kılı yok etmeye yetecek, ancak çevredeki dokuya zarar vermeyecek ölçüde lazer ışını gönderilmektedir. Bu nedenle güvenli ve etkili bir epilasyon için, cilt rengi; kıl rengi, kalınlığı ve yoğunluğu dikkate alınarak cilde gönderilecek enerji değerini ve gönderilme süresini belirlemek büyük önem taşır. Bu nedenle LightSheer gibi bu alanda geliştirilen yeni cihazlarda bilgisayar sistemi bulunmakta kişinin cilt ve kıl özelliklerine göre uzman doktorlar tarafından özel ayarlamalar yapılmaktadır.

Lazer epilasyonda ten rengi önemli midir?Lazer epilasyon yöntemi genelde açık tenli ve koyu renk tüylü kişilerde etkinliği daha yüksek olan bir yöntemdir. LightSheer diod lazer gibi yeni jenerasyon lazer cihazlarında kişiye özel ayarlar yapabilme imkanı vardır. LightSheer ile koyu ve yanık tenlilerde hatta zencilerde bile güven ve başarı ile uygulanmaktadır. Bu konuda FDA tarafından 6 yıl önce onaylanan en gelişmiş cihaz LightSheer diode lazerdir.Neden birden fazla seans gerekmektedir?

Vücut kılları anajen, katajen ve telojen olarak adlandırılan üç gelişim evresinde bulunur. Her kıl bu evrelerden birbirinden bağımsız farklı zamanlarda geçmektedir. Lazer epilasyon sadece anajen (aktif) dönemdeki kılları etkiler. Bu nedenle tek seansta uygulanan bölgedeki tüm kılları yok etmek mümkün olmamaktadır. Tedavi süreci için (1-1,5 yıla yayılmış olarak) vücut bölgelerinde ortalama 4-5 seans; yüzde 6-7 seans diyebiliriz.



Seanslar ne kadar sürer?

Lazer epilasyon yönteminde çok kısa sürelerde, büyük alanlarda çalışma yapılabilir. Her seans uygulama yapılacak bölgenin genişliğine göre farklı sürede tamamlanır. Örneğin, sırt, göğüs gibi büyük alanlar ortalama 2-2,5 saat; boyun, ense gibi daha küçük bölgeler 10-15 dakika, elmacık kemikleri kaş arası gibi küçük bölgeler 5-6 dakika gibi sürelerde taranmaktadır.

Seans aralıkları nasıl olmalıdır?

Seans sıklığı yüz bölgesinde 1,5-2 ay, vücut bölgelerinde 2-2,5 ay’dır. Tedavi ilerledikçe seans aralıkları uzamaktadır. Örneğin üçüncü seanstan sonraki uygulamalara ortalama 4-5 ay sonra gereksinim duyulmaktadır. Uygulamadan sonra, sonraki seansa kadar tüyler çıkmayacağından aralarda herhangi bir müdahale gerekmemektedir.

Lazer epilasyon ağrılı bir yöntem midir?

LightSheer diod lazer gibi yeni jenerasyon lazer cihazlarında aktif soğutuculu ucu sayesinde uygulama sırasındaki acı ve rahatsızlığı minimuma indirgenmiştir. Işın verildiğinde bazı hastalar, hafif bir batma ya da yanma hissi duyduklarını söylerler. Lokal anesteziye ihtiyaç yoktur.

Lazer epilasyonun yan etkisi var mıdır?

İşlem, hastanın cilt ve kıl tipine uygun enerji değerleri ile yapıldığında lazer epilasyonun hiçbir yan etkisi yoktur. Uygulama sonrasında kısa süreli olarak, hafif bir kızarıklık ve yanma görülebilir ki bu da tedaviden sonraki 2-3 saat içinde geçmektedir. Çok hassas ciltlerde kızarıklıklar 2-3 gün devam edebilir.

Lazer epilasyonu kimler uygular?

Lazer epilasyon uygulamasının güvenli ve etkin bir şekilde yapılması için kişinin kıl ve cilt tipine göre değişen değerlerle yapılması büyük önem taşımaktadır. Cilde gönderilecek lazer ışınının dokuya zarar vermeden kıl kökünde maksimum tahribatı yapması gerekmektedir. Buna göre ışının jul cinsinden enerji değerleri ve gönderilme süresi kişinin cilt rengi, kıl rengi, kalınlığı ve yoğunluğuna göre farklılık göstermektedir. Bu nedenle lazer uygulamaları uzman hekimler tarafından yapılmalıdır.

Lightsheer diod lazerin diğer lazer cihazlarına göre farkları nelerdir?

LightSheer, FDA onaylı üçüncü jenerasyon bir diod lazer olup, lazer teknolojisinde günümüzde ulaşılmış en son noktadır.

LightSheer epilasyon amaçlı diğer lazerlerin bir çoğuna kıyasla daha uzun dalga boyuna sahip olduğundan, ışığı daha derine ulaşabilmekte böylece dokuya hasar vermek yerine kıl kökünü tahrip ederek kalıcı sonuçlar vermektedir.

Epilasyon işlemi cihazın bilgisayar sistemi rehberliğinde yapılmakta, hastanın cilt ve kıl tipine göre ışığın enerjisi ve gönderilme süresi arasındaki ilişki otomatik ayarlanmaktadır.

LightSheer, bir saniyeden kısa bir sürede yüzlerce kıl folikülünü yok edebilecek teknik kapasiteye sahip bir cihaz olduğundan epilasyon işlemi daha kısa sürede tamamlanabilmektedir.

LightSheer, vücudun tüm bölgelerindeki kıllar üzerinde etkilidir.

Cihazın ucundaki aktif soğutucu sayesinde işlem öncesi, sırası ve sonrasındaki rahatsızlıklar en aza indirilmekte ve dokuya zarar verilmesi engellenmektedir.

LightSheer özgün tasarımı sayesinde diğer lazerlerden farklı olarak zenciler dahil bronz tenliler ve esmer tenlilerde güvenle kullanılabilir.

Yaz aylarında / solaryum sonrası lazer epilasyon uygulaması yapılabilir mi?

Lazer epilasyon açık tenli kişilerde daha kısa sürede tamamlanan bir yöntemdir. Cilt renginin açık olması yüksek enerji değerleriyle çalışılmasına olanak sağlayacağından epilasyon işlemi daha kısa sürede tamamlanacaktır. Diğer yandan LightSheer’deki bilgisayar sistemi sayesinde kişinin cilt rengine göre özel ayarlamalar yapılabileceği için bronz tenliler üzerinde uygulama yapılmasında hiçbir sakınca yoktur. Yalnızca seans sonrasındaki birkaç gün solaryum veya bronzlaşmak amacıyla güneşe çıkılmaması ve yüksek koruma faktörlü uygun güneş koruyucular kullanılması önerilmektedir.

Cinsel isteksizlik

İSTANBUL - Prof. Dr. Halim Hattat, yapılan araştırmalarda cinsel isteksizlik çeken erkeklerde 5 yıl içerisinde diyabet ve kalp hastalıklarına yakalanma risklerinin çok daha yüksek oranlarda görüldüğünün altını çizdi.

Bel çevresine dikkat edilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Hattat, şöyle dedi:
“Araştırmalar, bel çevresinin erkekte 102 cm’i geçtiği, yararlı HDL kolesterolde azalma, trigliserid ve bazen de zararlı LDL kolesterol seviyelerinde artışın olduğu, kan basıncı yüksekliği ve insülin direncinin görüldüğü Metabolik Sendrom adı verilen sağlık sorununda genel sağlık durumunun cinsel isteksizlik ve cinsel fonksiyon sorunları ile yakından alakalı olduğunu gösteriyor. Sertleşme ve cinsel isteksizlik sorununun diyabet, kalp hastalıkları ile bu kadar yakından ilişkili olması, beslenme ve yaşam tarzında değişiklik yapmak isteyen erkekler için önemli bir motivasyon oluşturuyor.

TESTOSTERON SEVİYELERİNİZ ALARM VERİYOR MU?
Orta yaş ve sonrasında erkeklerin rutin kontrollerinde testosteron eksikliğinin mutlaka araştırılması gerektiğini vurgulayan Prof. Hattat şöyle devam etti:
“Erkekler cinsel istek azlığının metabolizma için bir alarm durumu oluşturduğunun farkında değil. Testosteron eksikliği tedavi edilebilir ve düzeltilebilir bir sağlık sorunudur. Bu tedavi sadece cinsel sorunları çözmekle kalmaz, yaşam kalitesini de arttırır. Testosteron yerine koyma tedavisi diyabet, kalp, yüksek tansiyon gibi sağlık sorunlarının önlenmesinde önemli bir yarar sağlar. 40 yaşın üzerinde bir erkekseniz, testosteron seviyenizi bilmenizde yarar var.”

DOKTOR KONTROLÜ ŞART!
Prof. Hattat, bu hormonların yanlış kullanıldıklarında sağlık riski oluşturabileceğini belirtiyor. Bu nedenle sadece bilgili ve deneyimli bir doktorun hastanın ihtiyaçlarını doğrultusunda hormonların zarar yaratmayacak, doğru miktarlarına karar vermesi gerekiyor. Prof. Hattat testosteron tedavisini şöyle özetledi:
“Testosteron seviyeleri kan analizleriyle ölçülebilmektedir. Eğer testosteron seviyesi düşükse hormon yerine koyma tedavisi yapılabilir. Hormon yerine koyma tedavisiyle hormonların ikmali her erkek için özel olarak düzenlenmeli ve düzenli takip muayeneleriyle kontrol edilmelidir. Testosteron tedavileri için 3 aylık enjeksiyonlar ya da jeller öneriyoruz. Doktorunuz böyle bir karar verirse prostat büyümesi sorununuz olmadığından emin olmak için Prostat Spesifik Antijen isimli tetkiki isteyecek ve ihtiyaç duyarsa sizi bir prostat muayenesinden geçirecektir. Çünkü bu tedavi prostat kanseri oluşumuna neden olmamakla birlikte olası bir kanserin ilerlemesine yol açabilir. Bu şekilde kontrollerle yapılan testosteron tedavisinin ardından hastaların cinsel yaşam ve genel sağlık durumunuzda hızla düzelme eğilimi gözlemliyoruz.”

Testist kanseri

Testis tümörleri tedavisi mümkün olan ve yüksek oranda kür elde edilebilen genç ve orta yaşlı erkeklerde daha sık izlenen tümörlerdir. Seminom grubu testis tümörleri radyoterapiye çok duyarlı olup orşiektomi ve ışınlama ile tüm evreler için % 90 nın üstünde kür oranı elde edilir. Non-seminom testis kanserlerinin tedavisinde efektif kemoterapi kombinasyonlarının kullanılmaya başlanmasıyla kür oranı % 40 lardan % 80 lere yükselmiştir.

PATOLOJİ
Testiküler malignitelerin çoğunluğu (%95) germ hücreli tümörlerdir. Germinal hücreli tümnörler seminom ve non-seminom olmak üzre iki ana gruba ayrılırlar. Seminomların klasik, anaplastik ve spermositik sub grupları vardır. Embryonel karsinom, koryokarsinom, yolk salk tümörü, teratomlar ise non-seminomatöz germ hücreli tümörlerin sub gruplarıdır.

KLİNİK GİDİŞ
20-34 yaşları arasında görülme sıklıkları artar. Testiste ağrılı veya ağrısız şişlik en sık izlenen semptomdur. Human koryonik gonodotropin (HCG) salgılayan tümörlerde jinekomasti izlenebilir.Paraortik tutulumda ilk bulgu bel ağrısı olabilir.
İlk yayılımları spermatik ven boyunca renal pedikül ve paraortik bölge lenfatiklerine doğru olur. Paraortik ve vena cava çevresindeki lenfatiklere yayılım çoğu kez retrograttır. Daha sonraki yayılım duktus torasikus yoluyla sol supraklavikuler bölgeye veya transdiyafragmatik lenfatiklere olur. Hematojen metastazlar ise direk vasküler invazyonla en çok akciğer, karaciğer, beyin, ve kemiğe olur. Seminomlar çoğunlukla erken evrede teşhis edilebilirken (% 65’i evre I ve % 25 i evre II) non-seminomlarda daha geç evrelerde tanı koymak mümkün olabilir (% 45 i evre I, % 35 i evre II, ve % 25 i evre III)

TANI ve EVRELEME ÇALIŞMALARI
Tanı histopatolojik olarak konulur. Testiste kitle varlığında değerlendirme için yüksek spermatik kord bağlanması yoluyla yapılan radikal inguinal orşiektomi ilk tercihtir. Transskrotal biyopsi tümörün skrotuma ve lokal lenfatiklere yayılma riski dolayısıyla kullanılmamalıdır. Transskrotal yaklaşımların retrospektif olarak incelenmesi sonucunda yüksek inguinal orşiektomi ile kıyaslandığında küçük ancak istatistiki olarak anlamlı fark bulunmuştur (transkrotal da nüks oranı % 2.9 iken yüksek orşiektomide % 0.4)
Evreleme çalışmasında fizik muayene, akciğer röntgeni, tam kan, rutin biyokimya (özellilke LDH), sedim gibi tetkikler mutlaka istenmelidir. Bipedal lenf anjiografi ve IVP bilgisayarlı abdominopelvik tomografi tetkikinin yoğun şekilde kullanılmasından dolayı artık sık kullanılmamaktadır. AFP (alfa fetoprotein) ve BHCG gibi tümör belirteçleride mutlaka istenmelidir. Seminomlarda % 10 -15oranında BHCG yükselebilir (Sinsidyotrofoblastik hücrelerden salınır). Ancak AFP yüksekliği izlenmez, eğer izleniyorsa bunlar non-seminom tümör gibi tedavi edilmelidir.. Nonseminom tümörlerin yaklaşık % 90 da BHCG ve AFP yükselir. BHCG nin yarı ömrü bir gün iken AFP de bu süre beş güne ulaşır.
Takipte akciğer filmi, AFP, BHCG, LDH, abdominopelvik bilgisayarlı tomogrofi istenmelidir. American Joint Comitee on Cancer (AJCC) nin TNM evrelemesi sıklıkla kullanılır. Bunun yanı sıra Royal Marsden evrelemesi de kullanılan diğer bir sistemdir. Evre I kanser testise sınırlıdır.Skrotum invazyonu evreyi değiştirmez ancak inguinal lenf nodlarına sıçrama riskini yükseltir. Epididim, tunika albuginea, spermatik kord tutulumu da evreyi arttırmaz, ancak retroperitoneal nod tutulumu ve nüks olasılığını arttırır. Evre II’de paraortik ve retroperitenoal lenf nodları tutulmuştur. Beş lenf nodundan fazla tutulum, 2 cm den büyük lenf nodu varlığı, ekstanodal yağ dokusu invazyonu nüks ihtimalini arttırır. 5 cm den büyük lenf nodu (bulky hastalık) tutulumu kötü prognoza işaret eder. Evre III de ise hastalık artık retroperitoneal nodları da aşmıştır.

TEDAVİ
SEMİNOMLAR:
Erken evre seminomlarda (Evre I ve II) yüksek orşiektomiyi takip eden radyoterapi ile % 90 nın üzerinde kür sağlanır. Mikroskobik yayılım riski altındaki lenf nodu bölgeleri (homolateral iliak ve retroperitoneal) hokey sopası şeklinde bir alandan 25 Gy dozda ışınlanır ve evre I de %98 oranında kür sağlanır. Bu hastalarda aynı taraf iliak lenf nodlarının paraortik bölgeyle birlikte ışınlamasının sadece paraortik bölge ışınlaması ile karşılaştırılmasında üç yıllık nüks oranları sırasıyla % 96.0 ve %96.6 olarak bulunmuştur. Sağ kalımda benzer şekilde %100 ve %99.3 olarak bulunmuştur. Bu yüzden sadece paraortik bölge ışınlaması risk grubunda olmayan hastalarda alternatif bir tedavi yaklaşımıdır. Cerrahi sonrası ışınlama yapılmaksızın sadece takip yapılan hastalarda nüks oranı % 15 olarak bulunmuştur. Bu hastalarda nüks radyoterapi ve kemoterapi ile tedavi edilebilmiş, ve beş yıllık sebebe bağlı sağ kalım % 99.5 olarak bildirilmiştir. Bu yüzden düşük risk grubu hastalarda diğer bir alternatifde radyoterapisiz takip olabilir. Evre II de gross hastalık bölgesine 10 Gy ek doz verilir. 5 yıllık sağ kalım % 90 civarındadır. Gerek duyularsa bu hastalarda mediasten ve sol supraklavikular bölgede ışınlanabilir. Evre IIB de toplam doz gross hastalık bölgesinde 45 Gy e kadar çıkabilir. Cisplatin içeren kombinasyon kemoterapileride tedaviye eklenebilir. Bu grup hastalarda beş yıllık sağ kalım % 60 civarındadır. Evre III-IV hastalıkta ilk tedavi kemoterapi olmalı ve residüel hastalığa radyoterapi yapılmalıdır. En sık bleomysin, etoposid ve sisplatin kombinasyonları kullanılır. EP, PVB, VIP rejimleri de diğer kullanılan şemalardır.Bu grup hastalarda ise beş yıllık sağ kalım % 60 ın altındadır.

NON-SEMİNOMLAR
Effektif kemoterapi rejimlerinin gelişmesiyle bu tümörlerin iyleşmesinde hayli başarı sağlanmıştır. Erken evrede erişkinlerde abdominal yoldan testisin çıkarılması ve retroperitoneal lenf diseksiyonu uygulanan bir metoddur. (Bu metodun uygulandığı klinik olarak evre I olan % 27 hasta evre II ye yükselmiştir) Ancak çocuklarda retroperitoneal lenf nodu diseksiyonunun morbidite (tam empotans veya retrograt ejekülasyon) dışında tedaviye bir katkısı yoktur. Kemoterapi nüks düşünüldüğünde hemen uygulanmalıdır. Diğer bir alternatif de lenf nodu diseksiyonu uygulamadan yüksek inguinal orşiektomi yapılmasıdır. Hastalar kısa aralıklarla dikkatli olarak takip edilmelidirler. % 90-95 civarında kür elde edilebilir. İleri hastalıkta ( bulky evre II, evre III ve IV de) kombinasyon kemoterapisi uygulanır (BEP, PVB, VIP). Kemoterapi orşiektomiyi takiben de uygulanabilir. Seçilmiş vakalarda kemoterapi sonrası residü hastalığı olanlarda residü kitlenin çıkarılması da bir alternatifdir (Ancak sağ kalım avantajı göstermez, fakat rasidüde malign hücrelerin varlığı kemoterapiyi uzzattırabilir). Diğer bir alternatif te mikroskobik hastalığa veya büyük lezyona radyoterapi uygulanmasıdır (40-45 Gy). Klinik çalışama olarak otolog kemik iliği nakli ve yüksek doz kemoterapi uygulamaları devam etmekte olup, sonuçları netleşmemiştir. İleri hastalık grubunda kür oranı % 60-80 arasında değişmektedir.

TEDAVİYE BAĞLI YAN ETKİLER

ERKEN DÖNEM
25 Gy dozunda uygulanan radyoterapide yoğun yan etkiler gözlenmesi nadirdir. Bulantı, iştahsızlık, diyare izlenebilir. Kemoterapiye bağlı olarak erken dönemde bulantı kusma, halsizlik, nötropeni ve allopesi gözlenir.
GEÇ DÖNEM
25-35 Gy dozlarında da geç etkiler sık izlenmez. Tedavi sırasında böbreğin aldığı doza dikkat edilmelidir. İkincil malignite oluşması oldukça nadir olup en erken tedaviden 10 yıl sonra gözlenebilir. Kemoterapiye bağlı oligospermi, ikincil lösemi, renal fonksyon bozukluğu, işitme kaybı (sisplatin içeren rejimlerde), pulmoner toksik etkiler (bleomisin içeren rejimlerde) gözlenebilir.

Op.Dr. Erdal KALCI (Üroloji Uzmanı)

erkekte saç dökülmesi

erkeklerde saç dökülmesi Hazırlayan :Prof. Dr. Nilgün Atakan, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Erkek tipi saç dökülmesi saçta androjenlerin etkilerine karşı kalıtsal bir duyarlılık nedeniyle oluşur. İnsanlardaki, özellikle erkeklerdeki saç dökülmelerinin %95 gibi büyük bir bölümünü oluşturur. Beyaz ırkta diğer ırklara göre daha fazla görülmektedir. Tüm erkeklerin üçte ikisinde klinik olarak gözlenen bir erkek tipi saç dökülmesi olduğu varsayılmaktadır.

Erkek tipi saç dökülmesi klinik olarak ilerleyen yaşla birlikte giderek artan bir seyir gösterir. 20 yaştan sonra başlayan alın-saç çizgisinin giderek önden arkaya doğru ilerlediği ve açılma alanlarında dağınık, seyrek saçlar bulunduğu görülür. Saç foliküllerinin ilerleyen biçimde minyatürleşmesi sonucunda kafa derisinde gözle görülür saç dökülmesi ortaya çıkar.

Saçlı deride testosteronun dihidrotestosterona dönüşümündeki hızlanma ve dihidrotestosteron miktarının artışı normal saç kıllarının, büyümeyen cılız vellüs tipi kıllara dönüşümünü sağlar.

Testosteronun dihidrotestosterona dönüşümünü sağlayan enzim redüktaz enzimi olup, muhtemelen erkek tipi saç dökülmesinden birincil olarak sorumludur. Günümüzde erkeklerin en önemli kozmetik problemi olan erkek tipi saç dökülmesi nin önlenmesi veya giderilmesi ile ilgili araştırmalar insanlık tarihi kadar eskidir. Piyasada yüzlerce bitki ve yosun ekstrelerinden hazırlanan çeşitli losyon, şampuan ve haricen kullanılan karışımların yaygın olarak kullanıldığı erkek tipi saç dökülmelerinde etkinliği bilimsel olarak gösterilebilmiş sadece iki preparat mevcuttur. Bunlardan ilki antihipertansif bir ilaç olan minoxidilin %2 ve %5′lik solüsyon şeklindeki formları erkek tipi saç dökülmelerinde kullanılabilir. Etki mekanizması kesin olarak bilinmemekle birlikte saçlı derideki kan akımını arttırarak saç gelişimini sağladığı ileri sürülmektedir. Erkek ve kadın hastalarda da kullanılabilen minoxidil, topikal formlarda oldukça güvenli bir ilaçtır. Nadiren görülen kan basıncı düşmesi, saçlı deride irritasyon, kızarıklık, yanma, kaşıntı ve kuruluk istenmeyen yan etkileri arasındadır.

Son yıllarda geliştirilen ve erkek tipi saç dökülmelerinde oldukça etkili olduğu bildirilen bir diğer ajan ise finasterid etken maddeli ağız yoluyla alınan bir ilaçtır.Tip II -redüktaz enzimini inhibe ederek, testosteronun dihidrotestosterona dönüşmesini engelleyerek serum ve saçlı derideki dihidrotestosteron düzeyini azaltır. Günlük 1 mg. dozda finasterid’in 2 yıldan uzun süren klinik çalışmalarda saç dökülmesini durdurduğu veya yavaşlattığı ve saç büyümesini arttırdığı gözlenmiştir. Tedaviye başlandıktan itibaren 3. ayda iyileşmenin gözlendiği ilaç tedavisi sırasında yapılan çalışmalarda ciddi bir yan etki oluşmadığı bildirilmektedir. Tedavi sırasında %1-2 oranında ortaya çıkabilecek cinsel isteksizlik, erektil disfonksiyon ve ejekülat volumünün azalması dışında yan etki gözlenmemekte ve istenmeyen tüm etkilerin geri dönüşümlü olduğu vurgulanmaktadır. Finasterid gebe ve gebe olma olasılığı olan kadınlarda kontrendikedir. Ayrıca yapılan çalışmalar finasteridin erkek tipi saç dökülmesi olan postmenapozal kadınlarda etkisiz olduğunu göstermiştir.

prostat bilgi

prostat karnseri prostat tedavisi prostat hakkında bilgi
Dış görünüşü ile tabanından idrar torbasına yapışık bir kestaneye benze­yen prostat, dar bir geçitle birbirlerine bağlanan iki eşit parçadan oluşur. Prostat bezinin tamamı 30 ila 50 kadar boru ve torba biçiminde ayrı ayrı keseciklerden ve meni torbasının çevre­sinde son bulan iki büyük, onbeş kadar da küçük damardan oluşmaktadır. Bu damarlar idrar borusunun oluklarıdır, idrar borusunun içyüzeyini kaplayan zar üstünde ise küçük bir çıkıntı halinde sperm keseciği bulunmaktadır. Uzun sperm fışkırtma kanalı prostatın içinden

geçerek idrar borusuna ulaşır. Prostat, idrar borusunu çevrelemektedir. İdrar borusunun salgıladığı sıvının belirli bir miktarı prostatta toplanır ve meni akıtma anında kaygan kas lifleri aracılığıyla dışarı fırlatılır. Akan meninin büyük bir bölümünü meydana getiren bu salgı aynı zamanda meniye özgü kokuyu verir. Prostat salgısının esas özelliği, meninin pH derecesinin (Asitlilik ya da alkalilik derecesi) 7.3, yani hafif alkalik olmasını sağlayarak spermler için ideal ortamın sağlanmasına katkıda bulunmasıdır. Son yıllarda cinsel birleşme sırasında dölya-tağının kasılmasını ve böylece spermleri içeri alabilmesini sağladığı da saptan­mıştır.

Prostat büyümesi, orta yaşını aşmış erkeklerde pek de ender olmayan bir bulgudur. Gerektiğinde muayenesi ma­kattan sokulan parmakla yapılır. Aşağı yukarı elli yaşlarından sonra idrar borusu çevresindeki bu doku hücreleri şişmeye başlar. İlk başta acı vermeyen, tehlikesiz bir şişkinliktir bu. Daha çok

idrar borusunun iç yüzeyini kaplayan zarın altındaki bezler büyür. Prostatın kendisinde önemli bir irileşme olmaz. Tam tersine, uğradığı baskının etkisi ile önce büzülür daha sonra da şişen hücrelerin çevresine bir kılıf örter. Özellikle geceleri sık sık idrar yapma ihtiyacı duyulur. Fakat uzun bekleyişler­den sonra ancak çok az bir miktar idrar gelir. Karın boşluğu adeleleri bütün güçleriyle kasılarak bunu önlemeye çalışırlarsa da daha güçlü olan idrar torbası kasları bütün torbayı boşaltmak için uğraşırlar. Prostat büyümesine fazla içki, ayakları üşütme, peklik, uzun süre oturmak ve cinsel heyecan olumsuz etki yapar. Çaresi, yeterince hareket etmek ve bağıksakları yumuşatıcı perhiz yap­maktır. Erkeklik hormonunun prostatı büyütücü bir etkisi olduğu dikkate alınmalıdır.

Prostat büyümesinin ileri dönemlerinde laçka olan idrar torbası artık tam anlamıyla boşalmaz. Bir süre sonra da hiç idrar yapamama tehlikesi baş

gösterir. Bu durumlarda hekim müdaha­lesi gereklidir. Son zamanlarda projes-teron türevi hormonlarla büyümüş orga­nın bir dereceye kadar ufaltılabileceği gösterilmişse de, kesin tedavisi çok kere prostatın ameliyatla alınmasıdır. Bu durumda da olası bir idrar yolları enfeksiyonuna karşı önlemler mutlaka alınmalıdır.

Prostat iltihabı ise idrar borusu iltihabı­nın yukarıya çıkarak ya da idrar yolları iltihabının aşağıya inerek prostata bulaş­ması sonucu ortaya çıkar. Zayıf bir olasılıkla kan dolaşımı ile de bulaşabilir. Sözgelimi, bademcik ve burun deliği iltihapları, çürük dişler ya da lenf yolu üstündeki aksaklıklar (makat yaraları, kalın bağırsak iltihaplan) prostat iltihap­larına yol açar. Belsoğukluğu ve verem bakterilerinden başka birçok mikrop da prostat iltihabını doğurucu etkenler olarak sayılabilir, Hastalığın belirtileri, ateş yükselmesi, prostatın şişmesinden dolayı, idrar zorlaması, idrar sırasında acı duyulması şeklindedir. Apış arasında ve idrar torbasında sancı başlar. Sık sık akıntı meydana gelir. Kronik iltihaplan­malarda bağırsaklarda sürekli bir gerilim ve eziklik duyulur. Prostat iltihaplarının sık sık sinir hastalıklarına da yol açtığı görülür.

Prostat kanseri, 65 yaşın üzerindeki erkeklerde en sık görülen kötü huylu bir urdur. Hastalık çok yavaş ilerlediği için ancak çok geç farkedilir.Sıksık ve sancılı olarak idrara çıkılır. İdrar bulanık, zaman zaman kanlıdır. Hastalığın ilk belirtileri kemiklerde ve komşu organlar­da ortaya çıkan metastazdır. Ur makat yoluyla hissedilebilir. Tedavisi ameliyat ve vücuda bol miktarda dişi cinsiyet hormonu vermek şeklindedir. Ancak metastazın belkemiğinden başlayarak tüm vücuda yayılması bilinen komplikas-yonlardandır.

erkekte kısırlık

erkeklerde kısırlık, kısırlık tedavisi, kısırlık hakkında bilgiler Hazırlayan:Dr. Murat Çakan, SSK Dışkapı Eğitim Hastanesi 2. Üroloji Kliniği

Kısırlık herhangi bir korunma olmadan, yani eşlerin istemelerine rağmen 1 yıl içerisinde çocuk sahibi olamamalarıdır. Kabaca, nedenlerin üçte birinde erkekte, üçte birinde kadında ve üçte birinde de her ikisinde de bozukluk vardır. Yani hastalık yarı yarıya erkektedir. Ülkemizde kadınlar bu konuya daha mantıklı yaklaşmakta ve böyle bir durumda Kadın-Doğum uzmanına rahatça başvurmaktadır. Buna rağmen erkekler hem Üroloji uzmanına çok daha az başvurmakta hem de yanlış yere kadınları suçlamakta ve dolayısıyla tedavi gecikmektedir. Bazen de bu yanlış düşüncenin sonucunda çok rahatlıkla tedavi edilebilecek hastalıklar nedeniyle ayrılıklar olabilmektedir. Bundaki asıl yanlış düşünce erkeklik ile kısırlığın birbirine karıştırılmasıdır. Oysa erkeklik erkek hormonu tarafından sağlanan bir durumdur. Oysa kısırlıkta bu hormonun bozukluğu çok nadirdir. Yani bir erkeğin cinsel gücü tam olmasına rağmen kısırlık durumu hatta hiç üreme hücresi olmaması durumu olabilmektedir.

Erkekte kısırlık yapan nedenler çok çeşitlidir
Kabaca ya yumurtalıkları etkileyen çeşitli hastalıklar vardır ya yumurtalıkların kendisi bozuktur ya da kanallarda tıkanıklık vardır. Bunlardan hangi nedenin var olduğuna ve tedavisinin nasıl olacağına ancak bir üroloji uzmanı karar verebilir. Asıl bilinmesi gereken bir hususta şudur: kısırlık durumunda erkekte sadece usulüne uygun yapılmış bir meni tetkiki ile erkekte bir bozukluk olup olmadığı saptanabilmektedir. Ancak bu tetkikin güvenilir bir laboratuvarda ve usulüne uygun yapılması gereklidir. Şüpheli durumlarda yeni meni tetkikte yaptırılabilir. Bu tetkikin güvenilir olarak yapılabileceği merkezler konusunda hekimlerden yardım alınmalıdır. Bu tetkikin sonuçlarına göre Üroloji uzmanı tarafından gerekli tahlil ve tedaviler yapılır.
Son yıllarda kısırlık konusundaki en önemli gelişme ‘yardımcı üreme teknikleri’ denilen ve genelde halk arasında kabaca ‘aşılama’ veya ‘tüp bebek’ denilen uygulamalardır. Aslında burada tek bir uygulama yoktur. Eşlerdeki hastalığın durumuna göre bazen erkeğin menisi yıkanıp bir tüp ile kadının rahmine verilmekte; bazen kadının yumurtası ile erkeğin üreme hücresi dışarıdaki uygun bir ortamda yan yana konularak veya erkeğin hücresi yumurtanın içine verilerek tedaviler yapılmaktadır. Bunlar hem belli bir tecrübe gerektiren, hem belirli bir maliyeti olan ve hem de sabır gerektiren işlerdir. Bu konuda hekimlerle çok yakından işbirliği yapmak gerekmektedir. Bu işlemler, gereğinde birçok kereler tekrarlanabilmektedir. Burada özellikle kısırlık ile uğraşan üroloji ve kadın doğum uzmanlarıyla görüşmek önemlidir. Bu konuda bazen hastalar veya çevresindekilerin kafasında bazı tereddütler bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi alınan erkek hücresinin başka erkeğe ait olabileceği endişesidir. Bu düşünce tamamen gerçek dışıdır. Çünkü bu tedavilerde amaç eşlerin tedavisi ile çocuk sahibi olunmasıdır. Ayrıca, bu işlem hukuka ve tıp kurallarına da aykırı bir durumdur ve bu nedenle yapılması mümkün değildir.

Bazı kanser hastalarında verilen ilaçlar üreme hücrelerini çok bozduğundan tedaviden önce üreme hücreleri alınarak dondurulmakta ve daha sonra gereğinde kullanılabilmektedir.

Kısırlık nedenleri konusunda genel olarak şunlar söylenebilir
Sigara, alkol, aşırı stres, sıcak ortamlarda çalışmak (fırın, ocak gibi), toz-boya-dumanlı ve benzeri ortamlarda çalışmak, yumurtaları aşırı sıcak tutucu kot benzeri giysiler giymek, üreme hücreleri üzerinde zararlı etkiye sahiptir. Kullanılan pek çok hastalığa ait ilaçlarında üreme hücreleri üzerinde bozucu etkileri vardır.
Ülkemizde en sık karşılaşılan kısırlığa yol açan hastalıklardan birisi de yumurtalıkların torbalara inmemesidir. Yeni doğan erkek çocukların bazısında yumurtalıklar torbaya inmemiş olabilir. Bu durumda bir üroloji uzmanı ile görüşmek aydınlatıcı olabilir. Bu çocukların çoğunda 1 yaşında yumurtalıklar torbaya iner. Eğer hala torbalara inmemişse MUTLAKA bir üroloji uzmanına başvurulmalıdır. Çünkü bu dönemde tedavi edilmezlerse yumurtalıklarda kalıcı hasar meydana gelir ve kısırlık oluşabilir. Yumurtalıkların daha sonraki yaşlarda torbaya inmesi gerçekleşse dahi kısırlık oluşabilir. Ayrıca özellikle karın içerisinde kalan yumurtalıklarda yumurtalık kanseri gelişme ihtimali normal yumurtalıkdan çok daha fazladır.

Torbalarda solucan gibi kıvrım-kıvrım damarların oluştuğu bir hastalık olan ‘varikosel’ çok sık karşılaşılan ve kısırlık nedenleri arasında bulunan bir hastalıktır. Mutlaka bir üroloji uzmanına başvurmak gereklidir. En önemli etkileri yumurtalıkda ağrı ve kısırlıktır. Bazen tedavisi gerekmez ve takip edilir. Kesin tedavisi ameliyattır ve kısırlık nedenleri arasında tedaviden en iyi sonuçların alındığı bir hastalıktır.

Bazen aileler erkek çocuklarının cinsel organın küçük veya kıllarının az olduğu gibi şikayetlerle üroloji veya çocuk uzmanlarına başvurmaktadır. Bazen (özelliklede şişman çocuklarda) cinsel organ küçük sanılabilir. Ancak böyle bir şüphede hekime mutlak başvurulmalıdır. Çünkü çok önemli hormon bozuklukları bulunabilir ve bunların tedavisi şarttır.

erkekte üreme sorunları

erkeklerde üreme sorunları Penisin küçüklüğü kişinin yetersiz olduğunu gösterir mi?
Büyük bir penis erkeklik gücünün simgesi değildir. Pek çok genç çevreden duyduğu abartılı tanımlamalarla kendi penislerinin küçük olduğunu düşünerek yetersizlik duygusu ile endişe yaşar. Oysa, penisin büyüklüğü ile bireyin cinsel yönden yetersizliği arasında bir bağlantı yoktur. Vücudun diğer bölgeleri gibi penisler de değişik boyutlara sahip olabilir.
Tüylenme ve sivilceler
Ergenlik döneminde erkeklerin yakındıkları konuların başında ergenlik sivilceleri gelmektedir. Cilt bakımının kızlara özgü bir işlem olduğu gibi bir yanlış düşünüş yüzünden temizliklerine gerekli özeni göstermeyebilirler. Oysa insanın bedenine gösterdiği özen ve bakım kendisine duyduğu saygının da bir göstergesidir. Bu nedenle erkeklerde cilt temizliklerine ve bakımlarına özen gösterirlerse, kısa bir süre sonra geçecek olan sivilceli dönemlerini rahat ve sağlıklı atlatmış olurlar, bir güven kaybına uğramazlar.

Bedenlerindeki tüylerin çokluğu ya da azlığı erkeklik hormonunun çokluğu ya da azlığına bağlı değildir. Testesteron, tüylerin çıkmasını başlatan hormondur. Tüylerin çokluğu ya da azlığı ırk ve ailesel özelliklere bağlıdır.

Sakallar
Genellikle sakallar ergenliğin son dönemlerine kadar belirmez. Diğer bölgelerdeki tüylerin çıkış zamanı gibi sakalların çıkışı da ailesel ve ırksal özelliklere bağlıdır. Başlangıçta tüy şeklinde olan sakallar zamanla ve traş edilmeyle sertleşecektir.

Ses neden çatallanır ve çatlar?
Ergenlik döneminde ses telleri de bedenin diğer bölümleri gibi gelişir. Sesin tonu ses tellerinin uzunluğuna ve gırtlak yapısına bağlı olduğu için çatallanma ya da düzensizlik büyüme devresi süresince yaşanabilir. Bazı erkek çocuklarda bu çatallanma ve çatlamalar olmaksızın ses yapısı olgunlaşabilir.

Sünnet nedir?
Bebek doğduğunda penisin ucu, penisin üzerinden gelen deriyle kaplıdır. Bu bölümdeki deriye sünnet derisi denir. Müslümanlık, musevilik gibi bazı dinlerde bu deri ameliyatla alınır. Buna sünnet denir. Sünnetli kişinin penisi ile sünnetsiz kişinin penisinin görünümleri farklı olur. Ancak işlevleri açısından bir fark yoktur.

erkekte cinsel güçsüzlük

Cinsel Güçsüzlük Ülkemizde ve dünyada erkeklerin daha çok ileri yaşlarda olsa da artık genç yaşlarda da sık karşılaştığı bir hastalıktır. Cinsel güçsüzlük çok çeşitli şekillerde tanımlanabilir ama kısaca erkeğin cinsel gücünden memnun olmaması olarak da tarif edilebilir. Bazen bu durum gerçek bir cinsel güçsüzlük değilse de kişi hekime başvurmaktadır. Özellikle şehir yaşantısının getirdiği stres ile bu hastalığın hem sıklığı artmış hem de daha genç yaşlarda görülmeye başlamıştır.

Cinsel güçsüzlükte neden ya ruhsal ya da bedenseldir. Burada ilke olarak hasta öncelikle bir üroloji uzmanı tarafından değerlendirilir ve bedensel bir neden olup olmadığı araştırılır. Eğer böyle bir neden saptanmazsa veya ruhsal bir neden düşünülürse bir psikiyatri uzmanına yollanır. Bazen her iki nedende mevcut olabilir ve bu nedenle her iki branştaki hekim tarafından tedavi gereklidir. Bazen ortaya çıkan bedensel hastalıklar nedeniyle hastanın bir iç hastalıkları veya beyin cerrahi uzmanı tarafından da tedavisi gerekebilir.

Bedensel hastalık olarak çeşitli hormon hastalıkları, şeker, böbrek, karaciğer, kalp-damar hastalıkları gibi nedenler bulunabilir. Kullanılan çeşitli ilaçlar nedeniyle olabilir. Sonuçta erkeklik organının damarlarında veya sinirlerinde hasar meydana gelir. Genelde bu hastalıklarda yakınmalar yavaş yavaş gelişir. Kavga, ani stres gibi durumlarda başlangıç anidir ve çoğu zaman bu neden hasta tarafından da fark edilir.
İlaç tedavisinden mutluluk çubuğu takılmasına kadar çok çeşitli tedavileri mevcuttur. Bu tedavi kararları üroloji uzmanı tarafından gerekirse diğer hekimlerle işbirliği ile ve hastanın da bilgisi dahilinde alınır.

Erkeklerde böbret taşı sorunu!

Bursa’da özel bir hastanede görev yapan üroloji uzmanı Doç. Dr. Murat Şamlı, en sık 20-40 yaş grubunda ortaya çıkan böbrek taşlarının, erkeklerde, kadınlara göre daha sık görüldüğünü ifade etti. Şamlı şöyle
konuştu:

”Ergenlik döneminde testosteron düzeyinde yaşanan yükselme ve bunun karaciğerde oksalat üretimini artırması, erkeklerin böbreklerinde daha fazla taş olmasının nedeni olarak düşünülmektedir. Bu nedenle çocuklarda ve kadınlardaki düşük testosteron düzeyi bu kişileri böbrek taşlarından korumaktadır. Öte yandan taş luşumunu önleyen ve idrarda bulunan sitrat isimli maddenin kadınlarda daha yüksek oranlarda bulunması da taşların daha az görülmesini açıklayabilir.”

Coğrafi olarak sıcak, kuru ve kurak iklime sahip bölgelerde veya tropik alanlarda yaşayanlarda, böbrek taşlarının daha sık görüldüğüne dikkat çeken Şamlı, öte yandan genetik ve diyete bağlı faktörlerin de coğrafi faktörlere ilave etkisi olduğunu bildirdi.

Şamlı, sadece Türkiye’de değil, dünya çapında yapılan çalışmaların Akdeniz ülkelerinin yanı sıra Kuzey Hindistan, Pakistan, kuzey Avustralya, İskandinavya, orta ve güney Amerika gibi bölgelerde böbrek taşlarının daha sık şekilde ortaya çıktığını gösterdiğini vurguladı.

Sünnet

Tarihçe
Sünnetin tarihi MÖ 6000 li yıllara kadar uzanır. Eski Mısır piramitlerinde bulanan bazı mumyaların sünnetli oldukları görülmüştür. Hz.ibrahim’in adeti olduğu söylenmektedir.Tarih boyunca Mısırlılar,Yahudiler, Babilliler in sünnetli oldukları görülmüştür.
Fakat sünnetin devamlı bir adet haline gelmesi Hz. Muhammed’in (S.A) Müslümanlara tavsiyesi ile kalıcı olarak uygulanmasına vesile olmuştur.Bugün artık sünnet hem peygamberin tavsiyesi hem de tıbbî yararından dolayı yapılmaktadır. Sünnet artık batı ülkelerinde de tıbbî yararından dolayı yapılır olmuştur.

Sünnet olmayanlarda oluşabilecek hastalıklar şunlardır:

1-Sünnet derisi iltihabî hastalıklar. (Balanitis, posthitis)
2-Sünnet derisi darlığı. Bu durum acil sünneti gerektirir. Çünkü idrarını tam yapamayan çocuk içerisinde biriken idrar nedeni ile böbrek yetmezliklerine kadar varan hastalıklara neden olur.
3-Sünnet derisinin uzun ve dar olması nedeni ile derinin geriye kaçarak penis başını boğması.(Parafimosis). Bu da acil sünnet gerektiren bir durumdur. Sünnet olunmazsa penis başının kansız kalması sonucu kangren meydana gelir
4-Sünnet derisi altında taş teşekkülü. Bu salgı normalde sünnet derisi altından salgılanır. Dışarıya atılmazsa taş oluşur.
5-Sünnet derisi altında toplanan idrar sonuçta iltihaba dönüşür ve böbreklere varan hastalıklara sebebiyet verir.
6-Sünnet olan penis dış temaslara sürtünmelere karşı dayanıklı olur. Bu nedenle sık sık yara oluşması önlenir
7-Sünnetlilerde penis başı hassasiyeti azaldığı için erken boşalma dediğimiz izal hadisesi daha azdır.
8-Sünnet olmayanlarda seksüel durumlarda meninin sünnet derisi altında kalmasından ve daha az miktarda atıldığından dolayı kısırlıklar görülmüştür.
9-Sünnetsiz olanlarda selim ve habis kanserler daha sık görülür.Eşlerinde ise Rahim ağzı kanserlerine daha sık rastlanır.
10-Sünnetsizlerde Frengi Belsoğukluğu gibi zührevi hastalıklar daha sıktır.

SÜNNET KAÇ YAŞINDA YAPILMALIDIR ? VE SÜNNET PSİKOLOJİSİ

Klasik görüş sünnetin erken yaşlarda yapılmasıdır. Bugün hâlâ Yahudiler erkek çocuğun doğumundan itibaren 20 gün içerisinde dini tören ile yapmaktadırlar.
Sünnetin 20 gün içerisinde yapılmasının faydaları şunlardır:
1-20 günlük çocukta ağrı duyusu tam gelişmediği için sünnet uyuşturulmadan yapıla bilinir.
2-Pipide damarlaşma çok olmadığı için sünnet sırasında kanama pek olmaz.Çocukta kan durmaması hastalığı (hemofili) varsa bile ciddi bir komplikasyon çıkarmaz.
3-Çocuklarda yara iyileşmesi çabuk olduğu için sünnet yarası çabuk iyileşir.Dikiş koymak gerekmez
4-Sünnet derisi darlıklarında acil sünnet gerektirecek durum önlenmiş olur
5-Yeni doğanda kişilik gelişmediği için sünnet sonrası psişik travma önlenmiş olur

Erken dönemde bu yapılacak sünnet faydalarına rağmen gene de ileri bir tarihe ertelene bilinir. Meselâ hipotrombinemi (kanda trombin azlığı) durumunda sünnet ileri bir yaşa ertelenilir. Çünkü bu durum sünnet sonrası kanamalara neden olur. Böylece tedaviden sonra sünnet düşünülür.
Son olarak şunu söyleyebiliriz sünnet ya ilk 20 günde veya 7 yaşından sonra yapılmalıdır.Çocuğun 1-6 yaş arası özellikle 4-5 yaş arası psikososyal gelişme devreleridir. Bu yaşlarda çocukta pipisini kaybetme korkusu vardır. Anneye de bağlılık son derece kuvvetlidir. Bu yaşta yapılacak bir sünnet psişik travmalara neden olur. 7 yaşından sonra bu psikososyal devre bir durgunluğa girer ve ergenlik çağına kadar devam eder.
Çocukların çok küçük yaşlarda da sünnet edilmeleri tavsiye edilmiyor. Zira bu yaşlarda sünnet olan çocuklar sosyolojik açıdan töre ve törenlerden ayrı kaldığı için ileriki yaşlarda bir eziklik içerisine girebilir.
İleri yaşlarda yapılacak sünnet, çocuğun psikososyal açıdan gelişmesini sağlayacaktır.Toplumun bir üyesi olduğunu fark edecek.Neden sünnet olduğunu ve dini bir vecibeyi yerine getirdiğini anlayacaktır.
Türklerde sünnet olmuş bir çocuğun ruhi ve ve bedeni bakımından olgunlaştığı geliştiği ve serpildiğine inanılır.

SÜNNETİ KİMLER YAPMALI ?

Eskiden ülkemizde sünnet el ustura tutan berberler tarafından yapılırdı. Bunun yanında kendisini sünnetçi olarak tanıtan ve 7 kuşak sünnetçiyim deyip ortaya çıkan kimseler vardı. Bu gün artık pek görülmezse de kırsal kesimde hâlâ bu adet devam etmektedir.
Sağlıklı bir sünneti uzman doktorun yapması gerekmektedir. Böylece bir çok sünnet hatasının önüne geçmiş olunur.
Sünnetin bir uzman doktorun yapmasındaki faydalar şunlardır:
1- Çocukta kan durmaması gibi bir hastalık varsa (Hemofili) bu hastalıktaki yan etkiler verilecek ilaçlar ile önlenir.
2- Sünnet ağrı giderici ilaçlar altında yapıldığı için çocuk ağrı duymaz.
3- Sünnet yarası dikildiği için yara iyileşmesi daha çabuk olur.
4-Köy sünnetçilerinin yapacağı sünnette çocuk ağrı duyacağı için çok huzursuz ve hırçın olur ve zapt edilmesi daha zordur. Bu nedenle çocuğun psikolojisi bozulur.

SÜNNET NASIL YAPILMALI ?

Yıllar boyunca sünnet çeşitli şekillerde yapılmıştır. İlk zamanlarda sünnet derisi iki ip ile kıstırılmış ve arada kalan deri kısmı kesilerek uygulanmıştır. Daha sonra ip yerine çeşitli ağaç ve metal kıskaçlar kullanılmıştır. Yahudiler ortası yarık madeni bir levha (Barzel) kullanırken Osmanlı devrinde her doktorun kendi ismi ile anılan kıskaçları kullanmayı tercih etmişlerdir.
Sünnetin yapılış şekli:
1- Cerrahi Sünnet: Genel hijyenik şartlar hazırlanır. Çocuk mutlaka yatırılır. Çünkü ayakta hem sünnetçi için zor olur hem de çocuk korku ile rahat durmaz.
Genel anestezi ( Narkoz) veya bölgesel uyuşturma (iğne ile) yapıldıktan sonra penis başına 5-6 mm uzaklığında sünnet derisine bir pens veya kıskaç konulur. Burada pens ağzı içerisine veya kıskacın içerisine penisin baş kısmının girmemesine dikkat edilir. Sonra kıskacın hemen altından bir bisturi (neşter) ile sünnet derisi kesilir. Kanayan damar ağızları bulunup tek tek bağlanır. Kesik olan derinin iki ucu 4 dikiş ile uç uçuna getirilerek dikilir. En son kesik yaranın üzeri anti bakteriyel pomat sürülmüş bir bez ile sarılır.
Pansuman gerekmez. Dikişlerde kendiliğinden eriyen cinsten (Katgüt) olduğu için dikiş almaya da gerek yoktur. Bir haftaya kadar dikişler kendiliğinden kopar ve düşer. Çocuk hemen ayağa kalkabilir. Yeme ve içmede bir kısıtlama yapılmaz. 2-3 saat sonra uyuşturucu iğnenin tesiri geçeceğinden çocuk ağrı duymaya başlar. Onun için bu arada ağrı kesici hap, şurup veya fitil verilir.

2- Açık Sünnet Metodu ( Sleeve Tekniği ): Gene hijyenik şarlar sağlandıktan sonra narkoz ve yerel uyuşturucu altında sünnet derisine 2 si sünnet derisinin altına 2 si de üstüne gelecek şekilde pensler konur. Bu pensler arasından bir makas ile boydan boya penis başına 5 mm kalacak şekilde kesilir. Penis başı kollanır. Daha sonra pensler arasıda sünnet derisi kesilir. İki kesik birleştirilir. Kanayan damarlar tutulur ve çevreye 4 adet dikiş konur.

3- Kıskaç Metodu: Sünnet derisi çekilerek söndürülür. Penis başının 5 mm üzerinden kıskaç konulur ve damarlar yapışsın diye biraz beklenir. Bir bisturi ile üstte kalan deri kısmı kesilir. Bu metotta fazla bir kanama olmaz. Çünkü her iki sünnet deri tabakası birbirine yapışmıştır. Deri tekrar penis başı gerisine alınır ve pansuman yapılıp kapatılır.

4-Çan Usulü: ( Gomco Klemp ): Bu usulde özel yapılmış çan şeklinde bir aletten faydalanılır. Bu alet iki kısımdan meydana gelir. Penis başına geçirilen çana benzeyen ana parça ve 2 adette kıskaç.
Çan küçük büyük olmak üzere numaralandırılır. Hangisi penis başına uyarsa bu çanın içerisine penis başı geçirilir. Sünnet derisi çanın dış yüzünde kalır. Üste kalan vida şeklindeki kıskaçlar ile sünnet derisi iyice sıkıştırılır ve 5 dakika beklenir. Sonra sünnet derisi çan üzerinden çepeçevre kesilir. Kanama varsa bu damarlar tutulup bağlanılır ve kanama önlenir. Yara pansuman yapılıp sarılır.

5- Koter Usulü: Burada kesmek için neşter yerine koter kullanılır. Koter, elektrik akımının düşük derecelerinde ısıya bağlı olarak cildi kesen bir alettir. Burada kanama olmaz, olsa bile koter ile bu damarlarda yakılır. Her ne kadar kolay ve kansız bir sünnet gibi gözükse de daha sonra ortaya çıkan yan etkiler çok fazladır. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı yasaklamıştır. En büyük yan etkisi yara iyileştikten sonra nedbe dokusu denilen sünnet derisinin aşırı büyümesi ve bu bölgenin hissiz olmasıdır. Damarlar yakılırken sinirlerde harap olacağı için çocuğun ileri yaşlarda erken boşalma ve sertleşme problemi olma ihtimali vardır.

6- Lazerle Sünnet: Koter yerine kesici olarak lazer kullanılmaktadır. Günümüzde yan etkisi tam olarak bilinmediğinden kullanılması tartışmalıdır.

SÜNNET HATALARI:

Sünneti ehli olmayanlar yapınca sünnet hatalarının ortaya çıkması kaçınılmazdır. Acele ile yapılan hijyene dikkat edilmeyen sünnetlerde yan etkiler ve hatalar çoktur.
1- Sünnet derisinin az kesilmesi: Çok sık görülür. Mahsuru yoktur. gerekirse 2 ci bir işlem ile fazlalık kesilir.
2- Penis başının kesilmesi: Dikkatsizlik sonrası oluşur. Tamiri çok güçtür. Tam kesiklerde protezden başka çare yoktur.
3- Penis başı altındaki derinin fazla kesilmesi ile buradaki dış idrar yolunun da beraber kesilmesi.
Çocuk idrarını penis başı alt yüzünden yapmaya başlar.
4- Kanama : Sık görülür. Tedavide sünnet yarası açılır kanayan damarlar tutulur.
5- Penis kangreni: Sık olmamakla beraber penisin sıkı bağlanması sonucu oluşur.
6- İdrar dış deliği penisin alt kısmında olduğu durumlarda (Hypospadias=Yarım Sünnetli Doğma) sünnet yapmamalıdır. Çünkü bu çocuklara bir ameliyat gerekmektedir. Bu ameliyat ile idrar dış deliği penisin uç kısmına alınır. İşte ameliyat esnasında sünnet derisi kullanılacağı için bu çocuklar sünnet edilmezler. Bunu bilmeyen sünnetçi yanlışlıkla sünnet ederse çocuğun ameliyat başarı şansını kaybettirir.
7-Temizliğe ve hijyene dikkat edilmezse iltihaplanma meydana geliri. Cerahat toplar bu da çocukta ateşin yükselmesine sebep olur. Titreme, bulantı ve kusmalar meydana gelir.
8. Penis Başı Aşırı duyarlığı: Sünnetten sonra 3 ay kadar sünnet başında aşırı duyarlılık oluşabilirse de bu zaman içerisinde kaybolur.
9. Sünnet sonrası sıkı bandaja bağlı olarak idrar yapamama durumu olabilir

Erkeklerde Saç Dökülmesi

Saçlar hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Her bir saçın yaşam döngüsü vardır. Bunlar yaklaşık olarak üç yıl ya da daha fazla süren aktif dönem, hemen bunu izleyen ve birkaç gün süren geçiş dönemi ve ardından da üç ay kadar devam eden dinlenme dönemidir. Saçlar günde yaklaşık olarak 1/3 mm uzar. Fizyolojik olarak bir gün içinde ortalama 100 kadar saç dökülmesi söz konusudur.

Saç dökülmesini tanımlar mısınız?

Saç dökülmesine tıp dilinde alopesi adı verilir. Saçların insan yaşamı için yaşamsal önemi yoktur ancak çok önemli psikolojik işlevleri bulunur. Özellikle kadınlarda büyük stres yaratabilir.

Saç dökülmesine yol açan etmenler nelerdir?

Saç dökülmeleri nedbesiz (skarsız) veya nedbeli (skarlı) olabilir.

Skarsız olan alopesilerin en sık görülen nedeni androgenetik alopesi lerdir. Saçlarda incelmeyle başlayan hastalık erkeklerde daha şiddetli seyreder. Zemininde ırsi bir yatkınlığın olduğu düşünülmektedir. Tedavisinde bazı hormonal ilaçlar kullanılır. Halk arasında yanlış olarak saçkıran adıyla bilinen önemli bir skarsız alopesi nedeni de alopesi areata dır. Bu hastalığın en sık görülen şeklinde saçlı deride odaklar halinde saç dökülmeleri vardır. Vücudun savunma sistemlerindeki yetersizlik sonucunda bazı enfeksiyon odaklarının tetiklemesiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir. Kendiliğinden de düzelebilen hastalığın şiddetli şekillerinde kortizonlu ilaçlar ve ışık (PUVA) tedavisi kullanılabilir. Bu hastalıklar haricinde Telogen effuvium denilen aktif dönemdeki saçların bir anda ve çok sayıda dinlenme dönemine geçmesi ile gelişen bir tablo vardır. Burada yaygın bir saç dökülmesi olur. Saçlar 3-4 ay içinde incelir ve seyrekleşir. Yenidoğan döneminde ve doğum sonrasında fizyolojik olarak görülebilir. Bundan başka siddetli enfeksiyon hastalıkları, ağır seyirli müzmin hastalıklar, büyük cerrahi girişimler, tiroid bezinin az çalışması, sara hastalığı için kullanılan ilaçlar, hormonlar ve ağır metaller böylesi bir tabloya neden olabilir. Tedavisinde bu tabloya yol açan etmenlerin ortadan kaldırılması esastır. Bunlardan başka demir, protein, çinko eksiklikleri, radyasyon tedavisi, frengi hastalığı ve mantar hastalıkları skarsız saç dökülmelerine yol açabilmektedir. Özellikle kadınlarda saçların arkada topuz yapılması veya güneş gözlüklerinin sürekli olarak bir saç tutacağı gibi kafada tutulmasının da gerginlik tipi alopesiye neden olabileceği unutulmamalıdır.

Skarlı alopesilerde ise saç kökü tahrip olduğundan skarsız alopesilerdeki gibi saçların yeniden gelme olasılığı söz konusu değildir. Şiddetli yaygın kimyasal veya termal yanıklar, deri kanserleri, ışın tedavileri, bazı şiddetli mantar enfeksiyonları ile bazı ciddi dermatolojik hastalıklar sonucunda görülebilirler.

Sonuç olarak ne söylenebilir?

Saç dökülmesi hangi nedene bağlı olursa olsun eğer bir kişi böyle bir durumdan yakınıyor ise hiç paniğe kapılmadan bir Deri Hastalıkları (Dermatoloji=Cildiye) uzmanına başvurmalıdır. Bazen çözümün çok basit olabileceği unutulmamalıdır.

Bel soğukluğu

Neisseria gonorrhoeae (gonokok) adı verilen bakterinin yol açtığı bir enfeksiyondur. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların en sık görülenidir.

A.B.D.’de her 30 saniyede bir kadının bel soğukluğuna yakalandığı ileri sürülmektedir. Bu kişiler 3-5 gün süren kuluçka dönemi süresince ileri derecede bulaştırıcı olmaktadırlar. Gonoreli bir erkek ile ilişki kuran her kadın enfekte olmaz. Sadece %60-90 kadında enfeksiyon gelişir. Kadından erkeğe bulaşma ise daha zordur.

Gonoreli bir kadınla ilişkide bulunan erkeklerin %20-40′ı enfekte olur.
Kadınlarda en çok rahim ağzında yerleşir.

Dokuların yapısı nedeni ile vajina dokusunda gonore bakterisi yerleşemez. Rahim ağzı (serviks) dışında sırasıyla ürethtra ve vajinanın hemen girişinde her ki yanda yer alan bartholin bezlerini tutar. Kadınların %80′inden fazlası asemptomatik kalır yani hiçbir belirti olmaz. Bu kuluçka döneminin değişken olabileceğinin belirtisidir. Gonoreye neden olan diplokoklar

Bel soğukluğuna neden olan gonokoklar
Belirtileri
Bel soğukluğunun en sık yarattığı yakınma vajinal akıntıdır. Bu akıntı sarı-yeşil renkli ve kötü kokuludur. Sümüğümsü bir yapısı vardır. Beraberinde nadiren kaşıntı da olabilir. Bu tabloya idrar yaparken yanma da eşlik edebilir. Akıntıdan sonra en sık görülen yakınma ise kasık ağrısıdır.Genelde her iki tarafta da ağrı olur. Öğleden sonra ve akşam çıkan ateş görülebilir. Bartholin bezi tutulmuş ise vajina girişinde oldukça ağrılı bir şişlik yani bartholin absesi olabilir. Mikroorganizma kan dolaşımına geçer ise eklemlerde de enfeksiyona neden olabilir.Eklem ağrıları ve şişlikleri görülür. Tek bir eklemde belirtiler olmaz. Ağrılar gezici tiptedir. Bir eklem düzelir belirtiler bir diğerinde başlar. Buna gezici eklem ağrıları adı verilir. Nadiren gonokoka bağlı boğaz enfeksiyonları gelişebilir. Doğum esnasında anneden bebeğe geçerek yenidoğanın gözlerinde konjuktivite yol açabilir.

Gonorenin en önemli komplikasyonu pelvik iltihabi hastalıktır. Enfeksiyonun tüplere ve yumurtalıklara kadar ilerlemesidir. Kısırlık dahil pekçok komplikasyon yaratır.

Tanı
Servikal ve vajinal akıntının incelenmesi ile konur. Vajen kültürü alınmasının en faydalı olduğu durum gonoredir. Kültürde gonokokların üretilmesi tanı için yeterlidir.Klinik olarak tanı konmuş olsa bile bunun kültür ile doğrulanması gerekir.

Tedavi
Bel soğukluğu tedaviye son derece duyarlı bir hastalıktır. Antibiyotik tedavisi ile genelde iyileşme sağlanır. Antibiyotik kullanımından bir hafta sonra kültürler tekrarlanarak enfeksiyonun geçtiği teyid edilmelidir

kadın ve erkekte hormonlar

Erkeklik ve Kadınlık Bezleri;
Hipofiz ön lob salgılarıyla uyarılan üreme bezleri (kadında yumurtalıkları, erkekte erbezleri) cinsel hormonlar salgılarlar. Cinsiyet kromozomları ile birlikte bu hormonlar, erkeklik ve kadınlıktan sorumludur. (cinsleri ayıran beden nitelikleri), erbezleri, testosteron hormonu üretirle. İki yumurtalık hormonu, östrojen ve progesteron, üreme dönemleri iç in gereklidir.
Bedenin çeşitli yerlerine dağılmış iç salgı bezleri birbirinden bağımsız gibi görünürse de, aslında sıkı bir işbirliği ve karşılıklı bağılık içerisindedirler kanalı olmayan bu bezlerin salgıları, kanın öteki öğeleri ile birilikte, bedendeki milyonlarca hücreye besleyici bir ortam sağlarlar.
Onikiparmak bağırsağının yanında yer alan pankreas, hem sindirim enzimleri, hem de hormonlar üreten bir bezdir. Pankreas dokusu, her biri bez çukurları içeren binlerce lobcuktan meydana gelir burada üretilen enzimler, ana pankreas kanalı yoluyla onikiparmak bağırsağına dökülür. İki pankreas hormonu, glukagon ve ensülin, lobları içindeki kılcal damarlar çevresinde gruplar oluşturan langerhans adacıklarında yapılır.

İşte bütün bu yapılar bezler ve hormonlar kadın ve erkeğin ayrı dünyalarını meydana getirir.
İşin ilginci bütün hormonların kadın ve erkekte aynı olmasıdır. Kadınlık veya erkekelik farkını ortaya çıkartan durum ise bu hormonların kadın ve erkekte daha farklı miktarda salgılanmasıdır. Örneğin: testesteron aslında bir erkekelik hormonudur ancak bu hormon kadınlarda da salgılanmakta ve kadın sağlığı üzerinde gerçekten çok etkili olmaktadır.

Eşey hormonları bir bireyde cinsiyeti, cinsel organların (şekil, büyüklük, renk gb) özelliklerini, cinsler arasındaki vücut değişimlerini, davranışları etkileyerek cinsler arasındaki farkları ortaya çıkartan en önemli salgılardır.

ferc fıtığı

Ferc Fıtığı;
Kadının fercinden dışarıya sarkmış olan dokuların durumuna genelde ferc fıtığı tabiri kullanılır. Aslında bir kadın vajinasından dışarıya dokular birden fazla nedenle sarkabilmektedir.

zor doğumlar,
vajinal doku büyümeleri,
Rahim sarkmaları,
çeşitli virüslerden dolayı oluşan doku büyümeleri,
vajinal siğiller,
gibi etkenler vajinadan dışarıya doku sarkmasına neden olabilmektedir.
Ferc fıtığının tedavisi:
Ferc fıtığı denilen durumla karşılaşıldığında bunun neden kaynaklandığının tespiti çok önemlidir. Tespit ancak uzman bir doktor tarafından yapılmalıdır.

15 Eylül 2009 Salı

Kış aylarında cilt bakımı

Kış aylarında cildimiz kurur, çatlar, yıpranır ve hava kirliliğinin de etkisiyle cildimizde lekeler, siyah noktalar artar.

Cildimizi korumak için kullandığımız ve hatırı sayılır miktarlarda paralar ödediğimiz cilt temizleyici ürünler ve bakım kremlerinin içeriğinde kimyasal koruyucular bulunduğundan hemen değil ama uzun vadede cildimize zarar verebilir. Bu yüzden hazır kozmetik ürünlere alternatif olan bitkisel maskeler, yağ karışımla rı ve bakım ürünleri her türlü cilt bakımında, vücut bakımında rahatlıkla kullanılabilir.

Bir tatlı kaşığı balmumu, bir tatlı kaşıı lanolin, bir çorba kaşığı buğday özü yağı, bir çorba kaşığı kayısı yağı ve bir çorba kaşığı badem yağını benmari usulü eritin. İçine bir tatlı kaşığı gül suyunu damla damla ilave ederek iyice karıştırın ve katılaşıp kıvam alması için soğumaya bırakın. Hazırladığınız kremi cam bir kavanozun içine koyup kullanabilirsiniz. Gerçekten kış için çok iyi bir bakım kremidir. Her gün cildinide ve vücudunuzda rahatlıkla kullanabilirsiniz. Hazırlanan krem koruyucu madde içermediği için az miktarda yani yukarıdaki ölçülerde yapılıp iki veya üç günde tüketilmesi gerekir.

Cilt ve Vücut Temizliği İçin Doğal Peeling
Bir kaşık mısır ununu bir kaşık yoğurtla iyice karıştırıp, el, yüz ve ayaklarınıza sürün ve bir güzel ovun. Cildiniz temizlenir ve yumuşar. Vücut temizliği için de bu ürün kullanılabilir ama en iyi yöntem geleneksel banyo adetimizde yer alan kese yapmaktır

Cilt Bakımından Önce
Akşamları bakım kremi sürmeden önce cilt güzelce temizlenmeli. Bunun için salatalık sütlü bir tonik yapabilirsiniz. Küçük bir salatalığı rendeleyip suyunu sıkın. İçine aynı miktarda süt katın. Bu karışımla pamuk kullanarak cildinizi silin. Arkasından gülsuyu ve kekikle yapılan bir tonik ile cildinizi iyice temizleyin. Bir çorba kaşığı kekiği bir su bardağı sıcak su ile demleyip soğuduktan sonra süzün. İçine, yağlı cilt için aynı miktarda, karma ve kuru cilt için iki katı gül suyu koyun. Antiseptik olan kekik ciltteki mikropları kırar, cildi temizler, canlandırır ve gözenekleri sıkıştırır. Bakım kremini sürerken yukarı doğru hareketlerle yüzünüze ve göz çevrenize parmak uçlarınızla masaj yapın. Masaj, kırışıklıkları açar ve yaşlılık etkilerini geciktirir”.

Kırışıklık Maskesi

Kırışıklık Maskesi

Aynı miktarlarda acı badem yağı, pirinç unu ve 1 yumurtanın sarısını bir kabın içinde iyice karıştırın. Daha sonra krem kıvamına gelinceye kadar süt ilave ederek yoğurun. Hazırladığınız kremi banyodan bir saat önce cildinize masaj yaparak sürün. Haftada bir kez uygulayabilirsiniz.

Cilt Çatlakları

Çatlak, cildinizin gerilmesine neden olan elastik fiberlerin zarar görmesi sonucu meydana gelen cildinizde yer alan yara izlerine verilen terimdir . Çatlaklar pek çok bayan ve erkekte bulunmaktadır.

Çatlaklar neye benzemektedir?
Cilt renginize bağlı olarak çatlaklar pembe olarak başlar , kırmızı kahve, kahverengi ya da koyu kahve çizgiler halinde değişebilir. Zamanla rengi daha da açılarak cildinizin renginden daha açık , gümüş rengine dönebilir.

Normalde en çok vücudun neresinde görülür?
Vücudunuzun her yerinde olabilir, ama genelde kalça, göğüs ve basen bölgesinde görülür.

Çatlakların oluşmasını nasıl engellerim?
Çatlakların oluşması tamamiyle genetiktir. Cildinizin elastikiyet durumu ile de alakalıdır.

Kremler işe yarar mı?
Pek çok kadın, çatlakların oluşumunu engellemek için farklı losyon, krem ve yağlar kullanmaktadır. Bu ürünler cildinizi yumuşatır ve yatıştırır. Yeni bazı medikal araştırmalar bazı spesifik kremlerin çatlak görünümünü azalttığını göstermiştir. Görünüşe göre, yüzde 0.1 Tretinoin kremi (Retin-A olarak bilinir ) , çatlakların uzunluğunu ve genişliğini azaltacaktır. Tretinoin , hamilelik döneminde ve emzirme sırasında uygulanmamalıdır.

Lazer Terapi
Lazer terapisi çatlakların görünümünü azaltmaya yardımcı olur. Doktor, çatlakların rengine göre farklı çeşitlerde lazer kullanır. Genelde bir tip, koyu renkteki çatlakların rengini yok eder; diğeri ise çatlakların içinde yer alan pigment yapıcı hücrelerin üretimini düzenler.

Daha yeni bir lazer terapi uygulaması vardır. Bu lazer terapisi vücudun kolajen üretmesine yardımcı olurken cildin elastikiyetini korumasını sağlar. Bu gerçekten oldukça ciddi ve pahalı bir yoldur. Karar vermeden önce mutlaka bir cilt doktoru ile görüşmeniz gerekmektedir.

Yüz şekline göre saç modeli

Yüz şeklinize göre saç modelleri seçebilirsiniz. Sıvak havalarda: Terlersiniz, ensenize yapışır, toplamak isterseniz şekil veremezsiniz. Ve sonunda onları kestirmeye karar verirsiniz. Ama bu kararınız her zaman olumlu sonuçlar doğurmayabilir. Zira yüz şeklinize göre bir kesim yaptırmadıysanız saçlarınızı kestirdiğinize bin pişman olabilirsiniz. Böyle bir durumla karşılaşmak için kuaförünüze gitmeden once aşağıdaki yazıya incelemelisiniz.

Yuvarlak Yüz
Dengeli yumuşak bir yüz yapısıdır. Suratta değişiklik yapmaz. Ama yüzünüzün yuvarlaklığından şikayetçi iseniz ve bunu biraz olsun inceltmek istiyorsanız saçınızın volümünü yüksek tutacak modelleri tercih etmelisiniz. Böylece saçınız ön planda olup,yüzünüzün yuvarlaklığı biraz olsun azalacaktır. Yüzünüzün hatlarına göre öne doğru kesilmiş tutamlarda yüzünüzü biraz olsun inceltecektir.

Kare Yüz
Kare yüz yapısı da yuvarlak yüz gibi dendelidir. Sertlik ön plandadır. Kare bir yüze saç kesimi yaparken eğer yüz şeklinizi değiştirmek istemiyorsanız size en uygun olanı yine kare bir kesimdir. Fakat yüzünüzdeki ifadeyi yumuşatmak ,dengelemek istiyorsanız saçınıza yuvarlak modeller kestirmelisiniz. Bunu yaparken saçınıza yuvarlak bir kesimli kahkül ve şakaklarınıza inen saç tutamları yaptırabilirsiniz.

Diktörtgen Yüz
Suratta değişiklik yapan ama fazla değiştirmiyen bir yüz şeklidir. Eğer yüzünüzü biraz kısalmak amacı ile kesim düşünüyorsanız çene kemiğini geçmeyecek şekilde kesim yaptırabilsiniz. Şakak kemiğini örtecek şekilde kesilen kesimler ile dengeli, uyumlu saç modellerine sahip olabilirsiniz.

Enine Diktörtgen Yüz
Bu yüz şeklinde yüzünüzü biraz uzatmak ve şakak kemiklerinizin ön plana çıkmasını istemiyorsanız uzun saç modelleri ya da saçınızda yukarlara verilecek volümlerle saçınızın biçimini dikdörtgen şeklinde kesimler vasıtası ile yüzünüzü inceltebilir ve yüz yapınızda biraz olsun değişiklikler yapabilirsiniz.

Ters Üçgen Yüz
Surat yapısını tamamen değiştirebilen yüz şeklidir. Bu tip yüz şekillerinde daha modern kesimler yapmak mümkündür. Makyaj için ise en elverişli yüz biçimidir. Kişileri çok enerji dolu gösteren bu yüz şekline eğer yüz biçimini değiştirmeden daha bir güçlülük katmak istiyorsanız, saçınızın yanlarını ve enselerini kısa kestirerek, saç tepesine volüm vererek kesilen saç modellerini tercih etmelisiniz. Ama kendinize biraz dengeli, uyumlu ve yumuşak bir yüz ifadesi vermek istiyorsanız tam tersi enselerde daha çok volümü olan ve saçın tepesine doğru volümü azaltılmış saç modellerini tercih etmelisiniz.

Üçgen Yüz
Saç şeklinde daha negatif olan bir yüz biçimidir. Kişileri enerjisi zayıflamış ve yorgun gösterir. Bu tip yüz şekillerinde negatif olan yüz biçimini saçınıza verilecek pozitif enerji ile dengelemelisiniz. Bunu enselerde saçı azaltarak şakak kemiğindeki bölgeden saç tepesine doğru volümü arttırarak yaptırabilirsiniz. Küçük kare kesimler yaptırabilirsiniz.

Baklava Yüz
En meşhur yüz biçmidir. Bu yüz biçiminde saçınıza uzun, kısa, düz, dalgalı, kahküllü modelleri uygulayabilirsiniz

Az uyku şişmanlatıyor

Dünya?nın ortak sorunu olan kilo problemi, genellikle çok yemeğe ve az hareket etmeye bağlı olsa da az uyumanın da şişmanlığı tetikleyen gizli bir düşman olduğu artık biliniyor… Kadıköy Şifa Sağlık Grubu?ndan Beslenme ve Diyet Uzmanı Seda Bahtiyar Tatay, son 40 yılda yapılan araştırmaların, günümüzde uyku süresinin dokuz saatten yedi saate düştüğünü ve insanların daha az uyuyup daha çok kilo aldıklarını gösterdiğini açıklıyor. Dyt. Seda Bahtiyar Tatay, az uyumanın insan sağlığı üzerinde birçok olumsuz etkisi olduğunu ve kilo probleminin de bu olumsuzluklardan biri olduğunu ifade ediyor.

Televizyon ve bilgisayar karşısında geçirilen zamanın geç saatlere kadar sarkmasının gece atıştırmalarına neden olduğunu belirten Dyt .Seda Bahtiyar Tatay, gece geç alınan besinlerin vücut tarafından enerji olarak harcanamadığını ve depolanarak kiloya dönüştüğünü söylüyor.

Uykunun vücut için çok önemli olan bir zaman dilimi olduğunu belirten Kadıköy Şifa Sağlık Grubu?ndan Beslenme ve Diyet Uzmanı Seda Bahtiyar Tatay, uyku bozukluğunun hormonlarla arasındaki bağlantıyı şöyle açıklıyor:
?Leptin ve Ghrelin iştah üzerinde etkili olan iki hormondur. Leptin vücutta enerji fazlası olduğu zaman iştahı keserek yemeyi durdurmamızı sağlar. Ghrelin ise mide tarafından mide boş olduğunda salınarak açlık hissini tetikler. Mide boş olduğu zaman Ghrelin seviyeleri artar ve Leptin düşerek bizim yemek yeme isteğimizi tetikler. Yapılan çalışmalar az uyunduğunda (Günde 5-6 saatten az) Leptin seviyesi sanki 900 kalorilik bir beslenme programındaki gibi düşerek açlığı tetiklediğini göstermiştir?

Uykusuzluğun sinirler üzerinde de negatif etkileri olduğunu söyleyen Dyt. Seda Bahtiyar Tatay, uykusuzluğun sinirleri uyararak rahatlamasını engellediğini, karbonhidrat ve şekerli yiyeceklere eğilimin daha çok arttığını ve kortizol denilen stres hormonunun da uykusuzluk süresince artarak yağlanmaya sebep olduğunu açıklıyor.

Uykusuzluğun birçok nedeni olduğunu ifade eden Tatay, özellikle burundaki şekil bozuklukları ile boğaz bölgesindeki yağlanmanın çok miktarda olmasından kaynaklanan uyku apnesinin, genellikle kilo problemi yaşayan kişilerde görüldüğünü ve bu gibi durumlarda mutlaka uzmanlardan yardım istenmesi gerektiğinin altını çiziyor.

NTV

Çalışırken kilo alMAMAnın yolları

Pek çok insan çalışırken doğru beslenmeye fırsat bulamadığından yakınır. Fazla kiloların yegane suçlusu da çoğunlukla uzun süren çalışma saatleri olarak gösterilir.
Oysa çalışırken de doğru beslenmek ve kilo almak yerine fazla kilolardan kurtulmak mümkün.

Günümüzde kilo sorunu yaşayan kişilerin artması, obezitenin sürekli gündemde olması ve sürekli herkesin yeni mucize diyetlerin peşinde koşmasının en önemli sebeplerinden biri egzersiz yapma alışkanlıklarında ve günlük hareketlerimizde azalmadır. Teknolojinin gelişimi ile çalışanların masa başında geçirdiğimiz zaman artmaktadır. Özellikle uzun çalışma saatlerini ofiste oturarak geçiren çalışanlarda obezite görülme sıklığı her geçen gün artıyor. Bunun en önemli nedenlerinden arasında uzun süre hareketsiz masa başında oturmanın yanı sıra, özellikle toplu çalışma alanlarında aralarda atıştırılan abur-cubur besinlerin birbirine ikramları, öğle yemeğini masada fast food tarzı yağlı ve kalorili besinlerden oluşan bir mönüyle yapma, masada su yerine sürekli çay, kahve, meşrubat tarzı besinleri tüketme, ofis içerisinde ara öğün bulundurmama, toplantıların sık ve uzun saatler alması sonucunda ara veya ana öğünleri atlama gibi birçok neden sayılabilir.

Ofiste Masa Başında Çalışanlara Öneriler

? Mümkünse öğle yemeğinizi telefon ile sipariş etmeyiniz, yakın bir restorana giderek öğle yemeği saatinde hareketimizi arttırmış oluruz.
? Öğle yemeğinde ofis dışına çıkamıyorsak, telefonda vereceğimiz yemek siparişinde yemeklerin yüksek yağ ve kalori içermemesine dikkat edelim, kepekli sandviç, ton balıklı salata, ızgara köfte salata, kepekli tost ayran tarzında mönüler tercih ediniz, pizza, hamburger tarzı yemekler hem yüksek kalorilidir hem de öğleden sonra iş veriminizi düşürür.
? Her 15 dk bir omuz, kol ve bacaklarınızı hareket ettiriniz, mümkünse ofiste yapılabilecek egzersizleri gün içerisinde birkaç kez uygulayınız.
? Çay, kahve, meşrubat tarzı içecekleri tüketmek yerine masanıza şık bir sürahi alınız ve bol bol su tüketiniz. Çay ve kahve yerine ise bitki çaylarını tercih ediniz. Özellikle stresi azalttığı için rezene ve bağışıklık sisteminiz için adaçayı, ıhlamur tercih ediniz
? Çalışırken herhangi bir şey gerekli olduğunda masadan kalkarak siz alınız, iş arkadaşlarınızla iletişimi telefonla yapmak yerinizden kalkarak siz yapınız. Bu küçük hareketler bile gün içerisinde harcadığınız enerjinin artmasına sebep olacaktır.
? İş yerine gelip-giderken özel aracınızı değil servisi kullanınız ve servisten evinize 2-3 durak önce inip-bininiz, bu tür 15-20 dk yürüyüşler günlük egzersizimizin artmasına sebep olacaktır.
? Çekmecenize kuru kayısı, incir, grisini, kepekli bisküvi, ceviz, fındık tarzı bozulmayan ve koku yapmayan gıdalar koyunuz. Metabolizma hızının hızlanması ve çok acıkıp bir sonra ki ana öğünde fazla miktarda yememizi engelleyen ara öğünlerdir, bu yüzden bu tür besinler elinizin altında olsun ve 3-4 saatte bir bu tür besinleri atıştırınız.
? Toplantı esnasında veya ofiste yiyecek bir şeyler yemeniz mümkün değilse ara öğün olarak tam sütten yapılmış kafeinsiz kahve tercih edebilirsiniz.
? Öğle yemeğinde karbonhidratlı, ağır gıdalar yerine hafif ve düşük kalorili yemekleri tercih ediniz. Özellikle salata ve protein içeren bir besin sizi uzun süre tok tutacak, atıştırmanızı engelleyecek ve öğleden sonra daha verimli çalışmanıza sebep olacaktır.
? Öğle yemeğinde kan şekerini hızla yükselten glisemik indeksi yüksek gıdalardan uzak durunuz, örneğin makarna yerine bulgur pilavı, beyaz ekmek yerine kepek ekmek v.b tercihler yapınız.
? Tatlı özellikle hamurlu tatlıları tüketmeyiniz, tatlı yemek isterseniz 1-2 bisküvi veya meyve tarzı besinlerle tatlı isteğinizi geçiştiriniz.

Ofis Çalışanları İçin Örnek Mönü

Sabah:
1 adet kepekli tost + bitki çayı
veya
6-7 kaşık buğday gevreği + 1 bardak süt + 2 adet ceviz

Ara:
3 adet kuru kayısı

Öğle:
100 gr ızgara et / tavuk / balık, 1 tatlı kaşığı zeytinyağlı mevsim salatası, 2-3 kaşık zeytinyağlı sebze yemeği, 1-2 dilim kepek ekmek
veya
1 tatlı kaşığı zeytinyağlı ton balıklı / tavuklu veya peynirli salata
veya
2 porsiyon meyve + 1 kase yoğurt veya Ton balıklı / peynirli / tavuklu kepekli sandviç + ayran

Ara:
1-2 porsiyon meyve veya 3-4 kepekli bisküvi+1 dilim peynir
veya
1/2 simit +ayran veya 1 kepekli tost
veya
1 bardak süt+1-2 grisini

Akşam:
1 tabak sebze yemeği veya kurubaklagil yemeği veya sebzeli et sote, 4-5 kaşık bulgur pilavı veya 1 dilim kepek ekmek, bol salata, 1 kase yoğurt

Gece:
1-2 porsiyon meyve

Diyet önerileri

Daha önce de belirttiğimiz gibi, zayıflama reçetele­ri, yazıldığı ülkeden ülkeye ve hatta aynı ülkede yöre­den yöreye değişmektedir. Zira, her ülkenin ve yörenin kendine özgü yemekleri, âdetleri ve pişirme şekilleri vardır. Ayrıca her toplumun ekonomik ve sosyal duru­mu aynı değildir. Mesela, bir toplum için et ve süt gibi ana maddeler ucuz iken diğer bir toplum için pahalıdır ve devamlı alınamaz. Diğer bir konu da, bazı zayıflama kitaplarında ve reçetelerde gerek yiyeceklerin, ağırlıklan ve gerekse kalorileri açılarından o kadar çok ayrın­tılı sayılar verilmektedir ki, zayıflamayı arzulayan ki­şilere yardım yerine çok defa uygulama güçlüklerine ne­den olmaktadırlar.


Esasen bizim bu kitabımızın amacı, sağlık açısından dengeli ve düzenli bir beslenme, gereğinden fazla kilo alıp şişmanlamamaya ve varsa fazla kiloları da tedrici ola­rak uzun bir sürede yok etmeye yönelmektir. Bu nedenle, biz kitabımızda belirli bir günlük veya haftalık reçeteler yerine prensipler üstünde durmayı, genel bilgiler ver­meyi ve her öğünde belirli bir kalori miktarını aşma­yan çeşitli seçenekleri vermeyi daha uygun bulduk. Di­ğer bir husus da> ülkemiz gerek vitaminler ve mineral­ler, gerekse protein bakımından o kadar çok çeşit ve zengin, taze ve kuru sebzelere (baklagillere) sahip ve aynı zamanda et ve sütten daha ucuz ki, yabancı bir ül­kenin reçetesini önermeye gerek duymadık. Bununla be­raber okurlarımız, kitabımızın son bölümünde tüm yi­yecek ve içeceklerin verdikleri kalorileri bulacaklardır. Bunların listesini alfabetik sıra yerine, aynı cinsten olan­ları gruplar halinde verdik ki, karşılaştırabüsinler.
Genel Olarak önerilerimizi Sıralayalım:
1 — Fazla kiloları vererek zayıflamak, fazla kilo alıp
şişmanlamamak için, Önce bunların sağlayacağı faydalara kişinin inanması, sonra da karar, sabır ve irade gerekir. Bu şartlar mevcut olmadıkça ne zayıflama ve ne de şişmanlamak gerçekleşemez.
2 — Zayıflamaya karar verenler için, yiyeceklerin ve
içeceklerin miktarları, bunların kalori değerleri kadar çok önemlidir. Kalorisi az ve şişmanlatmaz diye ölçüyü kaçırmamak gerekir. Ölçülü yemek işi de bir karar ve irade işidir. 3 — Daima, fazla açlık hissetmeden önce ve daima
belirli saatlerde yemekler yenmeli ve gıdaların emsine ve miktarına dikkat etmelidir zayıflamaya karar verenler.
4 — Hiçbir zaman, mide tam doluncaya kadar yemek
yenilmemelidir. Yani, açlığı körletmekle yetinil-melidir. Bu nedenle, günde üç öğün yerine altı defa yenmelidir.
5 — özellikle öğlen ve akşam yemeklerine başlarken
ve yemekte, imkânlar çerçevesinde, bol miktarda marul, salatalık, hıyar, turp, maydanoz ve doma­tes gibi, mevsim yiyeceklerinden veya bunlardan yapılan karışık salata yenmesi çok yararlıdır. Bun­lar hem doyurucudur, ayrıca fazla yemek yenme­sini önler ve hem de şişmanlatmayan besinlerdir.
6 — Ekmek ile diğer unlu ve hamurlu yiyeceklerin ve
unlu maddelerden yapılan hamur tatlılarının şiş-manlatıcı olduklarını daima hatırlayıp unutma­malıdır.
7 — Çay ve kahvenin kalorileri yoktur. Ancak, şeke-
rin kalorisi yüksektir. Bu nedenle bunlar şekersiz veya sakarin ile içilmelidir.
8 — Bizim önerdiğimiz, günde 500 kalorilik bir kısıt-
lama ile, haftada yarım ve ayda iki kilo zayıflama veya haftada bir ve ayda dört kilo zayıflama re­jiminde yağ, şeker ve tuz dışında hiçbir besin ya­saklanmıyor, ancak kısıtlama öngörülüyor. Ayrı­ca, bu üç madde de yasaklanmıyor ve fakat ileri bir kısıtlama öneriliyor. Burada amaç, kişiyi şiş­man bir hale — veya gerekli kilosundan daha faz­la bir kiloya— getiren ve getirmiş bulunan günlük alışılmış yiyecek ve içeceklerden % 20 ile %25 oranında yani dörtte bir kısıtlamaya davettir, sağ­lığı bakımından.
Örnek olarak, 83 küo ağırlığında ve günde gerekli 2500 kalori yerine, 70 kilo ağırlığında ve günde 2000 kalorinin ve bu 2000 kalorinin altı Öğüne dağılımı şöyle olmalıdır:
Kuşluk
Sabah kahvaltısı
öğlen yemeği
Kahvaltı
Akşam yemeği
Yatmadan önce 100 kalori
500 kalori
600 kalori
200 kalori
500 kalori
100 kalori
Toplam 2000 kalo
Buna göre, ön planda öğle yemeği, sonra sabah kahvaltısı, sonra akşam yemeği, aşağı yukarı eş­değerde. Üçüncü sırayı ikindi kahvaltısı, kuşluk ile yatmadan Önce yenecekler de eşdeğerde son sı­rayı almaktadırlar. Eğer 2000 kaloriden daha az günlük bir kalori gerekiyorsa, mesela 1800 veya 1500, o zaman aradaki 200 veya 500 fark aynı oranlarda altı öğüne yansımalıdır. Bizim, altı öğün için vereceğimiz yiyecek seçenekleri ortalama ola­rak günlük 2OÖ0 kaloriye göre ayarlanmıştır.
Sağlıklı yaşam için uyku, beslerime kadar Önem­lidir. Olgun yaşta bir insan için gecede 7 veya 8 saat uyku gereklidir. Uykunun fazlası da noksa­nı, kadar zararlıdır. Daima, belirli saatte yatmak ve sabah belirli saatte kalkmak idealdir. Ne yar ki, akşam yarım saat Önce yatmak ve sabah da yarım saat önce kalkmak, çok yararlıdır. Sabah kalkar kalkmaz bir bardak su içmek de çok fay­dalıdır. Sabahları yarım saat önce kalkmanın ya­ran, Önce 5-10 dakika el, kol ve bacak hareket­leri ile jimnastik yapmak ve sonra da oturarak 10-15 dakikada kahvaltı etmek imkânını elde et­mek içindir. Artan dakikaları, işe. gitmek için yü­rüyüşe ayırmak da yararlıdır.
11 — Tartı, günün rasgele bir zamanında değil, haftada
belirli bir günün sabahında, aç karnına yapılma­lıdır ve elde edilen kilo, günün tarihi ile bir ta­rafa yazılmalıdır.
12 — Sabah jimnastikleri dışında, her gün en az bir
veya iki saat yürüyüş, uyku ve beslenme kadar önemlidir, bugünkü görüşlere göre, sağlıklı ya­şam için.
13 — Şimdi de Öğünlerle ilgili Önerilerimize değinece-
ğiz. Öğünlerde yeneceklerin adları, şu veya bu di­ye sıralanacaktır. Böylece neler yenilebileceğini hatırlatmış olacağız. Fakat yazıldı diye hepsinden aynı zamanda yenilmeyecektir. Yazmamış oldu­ğumuz ve fakat kişinin arzuladığı yiyecekler, ka­lorileri ve miktarları dikkate alınarak yenebilir. Bu sistemin bir avantajı da, kişinin eline şiir ez­berler gibi bir yemek listesi vermek yerine, ken­disinin arzusuna, zevkine, şartlara ve mevsimlere göre, kendi yemek planına kendisi karar verme­sidir. Kişi bu şekilde daima kendini, yemek ve içmek konusunda kontrol etmeye ve kendisi için en uygununa karar verebilmeye alışacaktır,

Obezite Nedir? Şişmanlığa Neden Olan Faktörler Nelerdir?

Şişmanlığın vücut ağırlığının %40-80 oranında genetik faktörlere bağlı olarak belirlendiği yapılan çalışmalardan anlaşılmıştır. Şişmanlık birçok nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan bir rahatsızlıktır.


Şişmanlığın oluşumunda hem genetik hem de aile ve çevresel ortamın etkileri baş göstermektedir.

Bugüne kadar yapılan çalışmalarda mutlaka şişmanlık ile sonuçlanan tek bir genetik bozukluk veya mutasyon ortaya konamamıştır. Bir kısım şişmanlığa eğilim yaratan genler saptanmışsa da bunlar toplumda sık görülen şişmanlığın denenini açıklayamamıştır.

Anne ve babası şişman olan çocukların %25’ şişmandır. Şişman bir kişinin çocuklarının obezite olma olasılığı 2-3 kat daha fazladır.

Şişmanlığa neden olan genler henüz tam olarak bilinmemektedir. Gen taramalarıyla şişmanlığa neden olabilecek genlerin yerleştiği kromozom bölgeleri saptanmaktadır. Bugüne kadar 5 büyük çalışmada bazı kromozomlarda şişmanlığa neden olabilecek gen bölgeleri saptanmış olmasına karşın bu bölgedeki genlerin daha ayrıntılı araştırılmasının yapılması gerekmektedir.

Fransa’da şişman hastalarda yapılan bir taramada 10 numaralı kromozomdaki bir bölgenin şişmanlığın gelişimi için önemli olduğu gösterilmiştir. Alman şişman çocuklarda yapılan çalışmalar bu bulguyu desteklemiştir. Bu sonuçlar 10 nolu kromozomdaki bir alanın şişmanlığa neden olan önemli bir alan olduğunu göstermektedir.

Yapılan çalışmalar sonucunda; şişmanlığın sadece bir gendeki bozukluğa bağlı olarak düşünülmesi toplumdaki şişman hastaların sadece %5 ‘inde görüldüğü tespit edilmiştir. Şişmanlığa neden olan tek gen bozuklukları şunlara bağlıdır. Leptin hormon geni, leptin reseptör geni, prohomonkonvertaz 1 geni pro-piomelanokortin (POMC) geni, peroxisome proliferatör aktivated reseptör gama 2 geni, melanokortin 4 reseptör genidir. Çok gen bozukluğana bağlı şişmanlığın toplumada görülen şişman hastalırın %95’ni teşkil eder, yani şişmanlık birden fazla gen bozukluğundan kaynaklandığını ortaya koymaktadır.

Beta3 adrenejik reseptör (B3AR) ve uncouplin protein 1(UCP1) genleri vücutta besinlerin yakılması ve enerji üretilmesinde görev alan genlerdir. Lipoprotein lipaz ise yağların parçalanmasında görev alan bir enzimdir ve bu gen değişikliğinin vücut ağırlığının artışında rol alabileceği düşünülmüştür. Bu genlerin çeşitli toplumlarda şişmanlık ile olan birlikteliği gösterilmiştir. Ancak 147 şişman hastada yapılan araştırmada beta3 adrenerjik reseptör, uncouplin protein-1 ve lipoprotein lipaz genlerdeki bozukluğun şişmanlığa neden olmadığını ortaya koymuştur. UCP-1 ve LPL gen bozukluğu olan şişmanlarda kan şekeri ve kan yağlarının daha yüksek olduğunu bulgusuna varılmıştır. Bu bulgu bazı gen bozukluklarının şişman hastalarda kan şekeri ve yağ yüksekliğine meden olabileceğini göstermesi açısından çok önemlidir.
Leptin hormonu vücudumuzdaki yağ dokularından salgılanan bir hormon olup beyine sinyaller gönderek iştahı azaltmaktadır. Bu hormon olmayınca kişi aşırı yemek yemekte ve şişmanlamaktadır. Yapılan araştırmada 10 kadar şişman hastanın kan leptin hormon düzeylerinin düşük olduğunu saptanmıştır. Bu düşüklüğün leptin hormonunu üreten gendeki bozukluğa bağlı olma olasılığını ortaya koymuştur. Yapılan bu çalışmada hastaların şişman olmaları (ağırlıkları 150-160) civarında, ergenliğe girememiş olmaları, seks organlarının gelişmemesi ve birçok hormon bozukluğunun birlikte bulunmuş olmasıdır. Böylece dünyada ilk defa leptin hormonunun seks organlarının gelişiminde önemli rolü olduğunu ve bu hormon olmayınca ergenliğe girilemediğinin saptanmış olmasıdır. Leptin gen bozukluğu ve leptin hormon yetmezliği olan hastalardaki klinik bulgular şöyle sıralanmaktadır.

- Aşırı yemek yeme,
- Normal doğum kilosu olması ancak şişmanlığın daha szonra hızlı gelişimi,
- Devamlı gıda arama,
- Sempatik sinir sisteminin az çalışması,
- Şişkinlerde sek organlarının iyi gelişmemesi, x
- İmmün sistem veya vücut direncinin zayıf olması.
- Beyin hacimlerinde küçüklük.
- Beyindeki hipofiz bezinden salgılanan FSH. LH. Growth hormon, TSH ve ACTH hormon salınımlarında bozukluk.
- Kandaki bazı mineral düzeyleri (selenyum, mangan ve çinko gibi) düşük bulunması, x
- Bir hastada şeker hastalğı, diğerlerinde kanda insülin fazlığı saptanması,
- Erkek hastada kemik erimesi ve kan kalsiyum düzeylerinde değişiklikler görülmesi,

Tüm bu çalışmalar gösteriyorki yağ dokusundan salgılanan leptin hormonun yaşam için çok gerekli bir hormon olduğunu ortaya koymaktadır

Hemoroidlerde Tani Nasil Konur ?

Hemoroidlerde Tani Nasil Konur ?

Makattan (anüsten) sarkan hemoroidler gözle görülür. Sarkan hemoroidleri; tuvalet sonrasi temizlik yaparken, sizde farkedebilir ayna ile baktiginizda görebilirsiniz.

Muayenenin zorunlu oldugunu unutmamalisiniz. Rektal kanama ve makatta agrisi olan hastaya rektoskopi yapilabilir. Rektoskopi, rektoskop cihaziyla rektumun incelenmesi islemidir.

Hemoroidsiz Bir Yasam Neleri Gerektirir?

Hemoroidsiz Bir Yasam Neleri Gerektirir?

Hemoroidin tedavisinde çok sayida tedavi seçenegi; fitiller, kremler isiticilar, otlar… vb. piyasada mevcuttur. Ancak bunlarin hiçbirisi hastaligin kesin tedavisini saglama niteliginde degildir. Hemoroidin tedavisinde günlük yasantimizdaki degisiklikler çok yararli olacaktir.

Diyetinizin genel olarak meyva ve sebzelerden zengin olmasi esastir.

Lif, tahil, kepek açisindan zengin gidalar barsaklarinizin düzenli çalismasini saglayacaktir. Baharatli yemekler, alkol ya da barsak hareketliligine neden olabilecek gidalardan kaçininiz.

Susuz kalmayin. Günde en az 1.5-2 litre su içiniz.

Kendinize zaman ayiriniz. Kisisel tuvalet temizligine dikkat edin ve tam bir temizlenme saglayiniz. Ancak bu temizlikte sabun ve benzeri ürünler kullanmayiniz. Kurulanirken çok ince tuvalet kagidi kullaniniz.

Kabiz olmamaya dikkat ediniz. Günde bir kez ve düzenli olarak diskilama en normal ve saglikli olan tarzdir. Diskilamayi ertelemeniz, kabizliga neden olacaktir. Kabizlik, basur memelerinde yirtilma, kanama ve agriya neden olur. Diskilama aninda asla ikinmayiniz.

Hemoroid Tedavisi Nasil Yapilir ?

Hemoroid Tedavisi Nasil Yapilir ?

Hemoroidiniz varsa mutlaka tedavi edilmelidir. Bu tibbi ya da cerrahi olabilir. Sizin açinizdan zor bir durum oldugundan doktora gelmekte gecikebilirsiniz. Bu gecikme kisa sürede iyilesebilecek hemoroidinizi ameliyatla düzelebilecek duruma getirebilir. Erken dönemde doktora gitmeniz ve tedavi olmaniz dogacak ciddi sorunlari önler.

Hemoroid nedenleri ve bilği

Hemoroidler Hakkında

Giriş Halk arasında basur olarak da bilinen hemoroidler, makat kanalındaki varistir. Burada, mukoza zarının iç astarının hemen altında, makat kanalının rektumla birleştiği yerin hemen üstüne kadar, deri seviyesinden 2-3 cm yukarı uzanan büyük bir toplardamar ağı bulunur. Bu ağdaki toplardamarlar kanla şiştiğinde hemoroid oluşur. Damar şişmesi ağın makat kanalının hemen üstündeki kısmını etkilediğinde, burası kas halkası (sfinkter) ile daha az desteklendiğinden, iç hemoroid oluşur. Eğer kanalın (derinin hemen altındaki) alt kısmı etkilenirse, dış hemoroid oluşur. Bazı kişilerde her ikisi de bulunur. Hemoroid yaygın bir problem olup, insanların %50’sini yaşamlarının bir aşamasında etkiler. Rahatsız ve mahcup edici olmakla birlikte, normalde ciddi bir hastalık değildir. Semptomlar Hemoroidin yaygın semptomları şunlardır:

• Makat etrafında kaşıntı

• Dışkı yaptıktan sonra tuvalet kağıdında kan izi (açık kırmızı).

• Dışkı sırasında ya da hemen sonra ağrı ya da rahatsızlık

• Makat etrafında görünen şiş

• Bağırsakların tamamen boşaltılmadığı hissi Bazen, makat kanalındaki hemoroidler makatın dışına sarkar.

Bunlara prolabe hemoroidler denir. Başlangıçta hemoroid kendi kendine tekrar içeri girebilir. Ancak sonra, parmağınızla kendiniz içeri itmeniz gerekebilir. Sarkan hemoroidler deri tahrişine ve rahatsızlığa yol açabilir. Ayrıca, tahriş olan mukoza zarından genellikle salgı görülür. Hemoroid iltihaplanabilir ve şişebilir. Ancak, makat yarılması (anal fisür) ile bağlantılı olmadığı takdirde çok fazla ağrı vermesi nadirdir. Hemoroid çok ağrı ve rahatsızlık veriyorsa doktorunuzla görüşmelisiniz.

Nedenleri

Hemoroidlerin kabızlık nedeniyle oluştuğu düşünülmektedir. Eğer belirli bir süre boyuca kabızlık çekerseniz ve çoğu kez sert olan dışkıyı çıkartmak için zorlanırsanız, makat kanalının duvarı zedelenebilir. Eğer bu durum sık sık tekrarlanırsa, toplardamarlar desteklerini ve korumalarını kaybederler. Bazı insanların toplardamarlarının bu tür rahatsızlığa özellikle eğilimli olduğu düşünülmektedir. Bu muhtemelen rastgele anatomik değişkenliklerden kaynaklanır. Hemoroidlerin nedeni soğuk sert yüzeylere oturmak, uzun süre ayakta durmak ya da hareketsiz yaşam tarzı değildir. Makat etrafındaki toplardamarlar, kanı karaciğere ve oradan da kalbe taşıyan daha büyük toplardamarlara boşalır. Büyük toplardamarlar sisteminin bu kısmında valf yoktur. Tüm kanın ağırlığı, sistemdeki en alt toplardamarlara yüklenir ve bu toplardamarlar gerilerek esner. Kanın bu toplardamarlardan yukarı doğru serbestçe akmasını kısıtlayan herhangi bir şey, damarlardaki basıncın artmasına yol açar. Hamilelik sırasında hemoroidlerin çok yaygın olmasının sebebi budur. Teşhis Hemoroidli çoğu insan, bu hastalığa özel semptomların farkına varabilirler. Eczacınızın tavsiyesine uyun. Eğer kuşkulu iseniz doktorunuzla görüşün. Makatınızda nedenini bilmediğiniz herhangi bir kanama varsa, en kısa zamanda doktorunuza kontrol ettirmelisiniz. Tedavi Hemoroidli çoğu kişide rahatsızlık hafif olup, reçetesiz ilaçlarla semptomlar giderilebilir. Hemoroidler er geç tedavisiz geçer. Hamilelik nedeniyle oluşan hemoroid genellikle bebek doğduktan sonra geçer. Semptomlar, ağrıyı dindirici ve genellikle merhem ve fitil şeklindeki maddelerle giderilebilir. Kortikosteroidler çoğu kez lokal anestezi ajanları ile birleştirilir ve kısa süreli (7 güne kadar) kullanımlar için faydalıdır. Bunlar, uzun süreli kullanımlar ya da çocuklar için tavsiye edilmez. Hemoroidlerin daha ciddi olduğu durumlarda ameliyat veya diğer tedaviler gerekebilir. Basurun ameliyatla alınmasına hemoroidektomi denir. Bant ligasyonu adı verilen etkili bir alternatif prosedür nedeniyle, basurların çoğunda hemoroidektomi uygulanmaz. Bu yöntemde, basurun boğazına sıkı bir kauçuk bant yerleştirilerek kan ikmali kesilir ve basur büzülerek kurur. Diğer yöntemler arasında, kanın pıhtılaşmasını sağlayan bir çözelti enjekte edilmesi, dondurma metoduyla yok etme ve lazer tedavisi sayılabilir.

Hemoroidektomi, basurların büyük ve dahili olduğu vakalarda kullanılır. Operasyon, kanamayı kontrol altına almak için basur tabanının iplikle sıkıca bağlanmasını ve dış kısmının kesilmesini içerir. Bu işlem, bağırsak duvarlarında açık alanlar bırakır. Operasyonu izleyen üç ya da dört haftalık süre içinde bu alanlar normal iç yüzey zarıyla (epitelyum) kaplanır. Bu süre zarfında dışkılar, metil selüloz gibi su tutan maddeler kullanılarak yumuşak tutulur. Operasyon genellikle iyi sonuç verir ve semptomlar ameliyat olanların sadece küçük bir kısmında tekrar görülür. Ancak, ameliyattan hemen sonraki

dönemde, erkek hastalar idrara çıkmakta güçlük çekebilmekte ve hafif inkontinans (idrar tutamama) görülebilmektedir. Hastalığın Önlenmesi Basuru önlemenin garantili bir yöntemi olmamakla birlikte, yüksek lifli beslenme iyi bir başlangıç noktasıdır. Bu tür beslenme, kabızlık riskini ve dolayısıyla dışkı çıkartma sırasında zorlanmayı azaltarak, hemoroid oluşma olasılığını düşürecektir. Genel öneriler şunlardır: • Bol bol (günde en az beş porsiyon) taze meyve ve sebze yiyin • Yağ miktarını (özellikle hayvan yağını), şekerli, rafine ve işlemden geçirilmiş yiyecek maddelerini azaltın • Baklagiller sınıfındaki yiyeceklerden (örn., bezelye, fasulye, mercimek) bol yiyin • Kepekli yiyecek maddelerinden (kepekli ekmek, kepekli makarna ve kepekli tahıl) bol yiyin • Alkollü içecekleri ölçüsünü kaçırmadan için. Halen hemoroidiniz varsa, yüksek lifli gıda maddeleri ile beslenmeniz önerilir. Bu tür beslenme, kabızlık riskini ve dolayısıyla dışkı çıkartma sırasında zorlanmayı azaltarak, hemoroidin ilerlemesini önleyecektir.

Mümkünse, iç hemoroidler, parmakla hafif basınç uygulamak suretiyle içeri sokulmalıdır. Bu işlem yatar pozisyonda yapılmalıdır. Eğer basur içeri girmiyorsa ya da rahatsız edici semptomlara yol açıyorsa tedavi gerekebilir. Hemoroidlerin yol açtığı kaşıntı ve rahatsızlık, çeşitli fitiller ve merhemlerle giderilebilir. Bu tür tedbirler sadece semptomları giderir; hastalığı iyileştirmez.

Basur ( hemoroid )

Kalın bağırsağın alt kısmındaki kan damarlarının genişleyip şişmesine Basur ( hemoroid ) denir. Makat’ın içinde ve dışında meme yapabilir. Bazen halk arasında kıl dönmesi olarak da tabir edilir. Fakat tıp literatüründe hemoroit adı altında hastalara hizmet veren poliklinikler vardır.


Tedavileri:

Zeytinyağı basur için merhem vazifesi görmektedir. Hem içilir, işten yağlar, hem de dışardan basur olan yerlere sürülür. Bal hem şerbet yapılarak içilir ve hem de merhem olarak basur memelerin üzerine sürülür. Dağlama yapılır. Uzman bir hekime muayene olup ameliyat olmak.

Basurdan hasta olan kimseler ılık su ile yapılmış menekşe şerbeti içir irilir. Ebegümeci ve ıspanak yedirilir. Mümkün olduğu kadar yumuşak tutmaya çalışılmalıdır. Kuru ekmek ve su emecek gıdalar almaktan sakınmak lazımdır.

İncir yemek, basur hastalığı için pek faydalıdır, basuru iyileştirir. Patlıcan ezmesi basur için faydalıdır, yağda kızartılırsa yan etkisi giderilmiş olur, yaş üzüm basura ve böbrek taşlarının düşürülmesine gayet faydalıdır.

Turunççun etli kısmının yenilmesi basur hastalığına karşı iyi gelir. Müzmin kabızlık, basur hastalığına sebep olur. Zeytinyağı ise iç organları yumuşatarak basurun sancısın hafifletir. Zeytinyağı, yemeklerden önce veya sonra çiğ olarak içilmelidir.

akyuvar hastalıkları(eritemli sistemik lupus)

Eritemli sistemik lupus;
Beden içerisindeki alyuvarların düşman(mikrop hücreler) yanında vücut hücreleriyle de savaşması anlamına gelmektedir. Aslında vücut hücrelerinden olan alyuvarlar kan içerisinde dolaşır ve gerektiğinde hücreler arası dokulara yayılarak burada bulunan yabancı unsurları yok eder. Eritemli sistemik lupus hastalığında bu mekanizması kısmen yada tamamen bozulmuş bir akyuvar gurubuyla karşı karşıya kalırız ve Bu hastalık çok olağandışı bir tabloyla seyreder. Bendenin aşağı yukarı bütün organlarını ve sistemlerini etkileyebilir ve etkilediği sisteme ilişkin birçok belirtiye yol açabilir.
Belirtiler zaman zaman gelip geçer. Hastalık dönemlerini birkaç yıl süren ara dönemler izleyebilir. Eritemli sistemik lupus, eskiden ciddi bir hastalık sayılmasına karşılık, günümüzde, önemini yitirmiştir. Diskoit lupus da olduğu gibi, kadınlarda erkeklerden çok daha sık görülür. Bir erkeğe karşılık yaklaşık dokuz kadın hastalığa tutulur. Zenciler arasında daha sık görülmektedir.


Eritemli sistemik lupus nedenleri
Temelde, iki hastalığın nedeni de bilinmemektedir. Kesin olarak söylenebilecek tek nokta, bu hastalığın oluşumunda, bedenin yabancı maddelere karşı bağışıklık ya da savunma sistemindeki bozukluğun rol oynadığıdır.
Bağışıklık sitemi, bakteri gizi zararlı saldırganlara karış, onları yakalayıp etkisiz hale getirmek için antikorlar oluşturarak çalışır. Eritemli sistemik lupus hastalarında, bağışıklık sistemi yalnız dış etkenlere karşı değil, bedenin kendisine karşı da savaşan “oto antikor”lar yapar. Ama bu mekanizmalar da nedenleri açıklamada yeterli olmamaktadır

9 Eylül 2009 Çarşamba

Vajinal kaşıntı neden olur.

Vajinal kaşıntı nedir?

Vajinada değişik renkli, kötü kokulu akıntı oluşması ve vajinanın tahriş olmasına bağlı olarak ortaya çıkan kaşıntıdır.

Vajina kaşıntısının nedenleri nelerdir?

Leğen kemiği iltihabı vajina kaşıntısı yapabilir. Kötü kokulu ve renksiz akıntılar genelde buna işarettir. Düzensiz adet kanaması, sırtın alt tarafında ağrı, yorgunluk, iştahtan kesilme ve ateş leğen kemiği iltihabının göstergesi olabilir. Vajina kaşıntısının bir diğer nedeni ise mantar enfeksiyonudur. Koyu, beyaz ve daha katı gibi olan akıntılar mantar enfeksiyonu nedeniyle olabilir. Vajina da tahrişte söz konusudur. Mantar enfeksiyonu hamilelik döneminde, doğum kontrol hapı veya antibiyotik kullanımından sonrada ortaya çıkabilir.

Vajinal kaşıntı nasıl geçer?

Vajinal kaşıntı için doktora başvurmak ve önerilen ilaçları kullanmak gerekir. Hergün iç çamaşırı değiştirmek ve iç çamaşırını pamuklu ürünlerden seçmek vajinal kaşıntının tedavisinde yardımcı olur. İç çamaşırları yüksek ısıda yıkanmalı ve ütülenmelidir. Kokulu ped ve çamaşırlarda vajinaya zarar verir. Vajina sabun ve şampuan gibi temizlik ürünleri ile de temizlenmemelidir. Mümkünse günde iki kez sade su ile yıkanmalı, sıkı ve dar pantolonlardan uzak durulmalıdır.

Tuvaletten sonra genital bölge temizliği önden arkaya doğru yapılmalıdır. Böylece makat bölgesindeki bakterilerin genital bölgeye ulaşması engellenmiş olur.

Hamilelik, diyabet gibi durumlarda mantarların bu rahatsızlığı gerçekleştirmesi daha kolay olur. Bu nedenle hamile ve diyabet hastalarının daha dikkatli olması gerekir. Beslenmesine dikkat eden, yeterli uyuyan ve stresten uzak duran bayanlarda vajina kaşıntısı daha az görülmektedir.

Haftada 3 Kilo Ver !

1 haftada yani 7 günde 3 kilo vermek istermisiniz ? Evet dediğinizi duyar gibi oluyoruz. O zaman iyi dinleyin ve not alın.
Sabah

Bir dilim kepek ekmeğine sürülmüş yağsız peynir, yanında bir tane domates ya da greyfurt ve bir bardak taze sıkılmış meyve suyu.

Öğle

Bir porsiyon yağsız tavada kızartılmış sebze ızgara.

Akşam

Bir adet kepek ekmeğiyle hazırlanmış doma­tesli, biberli, peynirli tost.

Ara öğünler
(65 kaloriden az)

kayısı
elma
portakal ya da greyfurt
şeftali.

hepsi bir tane.

Not: Bu kalori değerlerinde başka menülerde hazırlayabilirsiniz kendinize.

Seks için en uygun zaman nedir

Seks için en uygun zaman nedir?
En uygun zaman ikinizin de birbirinizi istediği zamandır. Günlük tempo içinde, ev-iş diye koşturmak birbirinize daha az zaman ayırmanız anlamına gelmez. İlişkinin, sevginin temelinde dokunmak vardır ve dokunmak ikinize de iyi gelecektir. Sabah saat 7 ve uyanıp işe gitmeniz gerekiyor. Güne başlamak için can atmıyor olabilirsiniz, ama bunu değiştirmek elinizde. 5 dakika daha fazla uyuyarak zaman geçireceğinize sabah sporuna ne dersiniz? Bu 5 dakikayı sevdiğinize ayırarak güne merhaba deyin. Onu öperek uyandırın. Öneri: sabah güzel bir nefes için bir paket naneli sakızı başucunuzda bulundurun.

Yeterince seks yapıp yapmadığımızı nereden bilebilirim?
Bunu anlamak zor olabilir. Karşılaştırma hatasına asla düşmeyin. Eski ilişkilerini değerlendirip, daha mı az, yoksa daha mı çok seks yaptığınızı hesaplamanız gereksiz. En güzeli partnerinize, cinsel yaşamınız hakkında ne düşündüğünü sorun. Cevabı ne olursa olsun, sakin olun. İyi bir ilişkiniz olmasını istiyorsanız, arada sırada mutlaka sorunlarınızı ele almalısınız. Uzmanlara göre, sorunları çözmeyip ileri gitmeye çalışan çiftler hata yapıyor, çünkü sorunlarını zamanla artıyor ve çözülmez hale geliyor.

Ne zaman ‘PAP SMEAR’ testi yaptırmalıyım?
Düzenli cinsel hayatı olan kadınların her sene ‘PAP SMEAR’ testi yaptırması gerekiyor. Bu test rahim ağzı kanserinin erken teşhisinde büyük önem taşıyor. Ne yazık ki birçok kadın bu hayati önem taşıyan testi yaptırmayı ihmal ediyor.

Erkekler her zaman yatakta kendine güvenir mi?
Hayır. Tıpkı kadınların olduğu gibi erkeklerin de kendine güvenmedikleri tarafları vardır. Nasıl biz “yoksa kalçam çok mu büyük, bacaklarım çok mu çarpık” gibi düşüncelere kapılıyorsak aynı sorunu erkekler de yaşar. Böyle durumlarda sevgilinize sıkıca sarılıp onu ne kadar beğendiğinizi, onu ne kadar mükemmel bulduğunuzu söyleyebilirsiniz.

Kadınların 30 yaşından itibaren yatakta daha iyi olduğu doğru mu?
Hayır, böyle bir kural yok. Ama genellikle 30’undan sonra kadınların iş hayatları ve kişilikleri daha çok oturduğundan, bu kişiliklerine ve bedenlerine de yansır. Kendinizi daha çok sevdiğinizde enerjiniz de hem ruhen hem de bedensel olarak çok daha yüksek olacaktır. Kendine güvenen ve ne istediğini bilen kadınlar her zaman çekicidir ve bu cinsel yaşamlarına da yansır.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili test yaptırıp yaptırmadığını nasıl sorabilirim?
Bu tür bir konuşmayı sorumluluk sahibi her kadın yapmalı. Partneriniz güvenilir biriyse, temiz olduğundan emin olsanız da, bir doktor raporu görmek istemeniz doğal. Şaşırıp bozulursa, bu konunun onunla ilgili olmadığını, kişisel algılamamasını gerektiğini söyleyin. Bu olayın güvenip güvenmemekle ilgisi olmadığını da belirtin. Maalesef birçok erkek bu hastalıkların neler olduğunu bile bilmez, ama bu sizi kararınızdan vazgeçirmemeli. Aynı zamanda, bu tür bir testin sonuçlarını o da sizden isteyebilir, buna hazırlıklı olun.

Cinsel ilişkiden sonra koşarak banyoya gidiyorum. Bu partnerimi rahatsız eder mi?
Bunun nedeni idrar yolu enfeksiyonu korkunuz mu? Öyleyse, haklısınız. Çünkü ilişkiden sonra yarım saat içinde mutlaka yıkanmanız gerekir. En kolay yöntem, yatağın yanında birkaç temizleme mendili bulundurarak onları seksten sonra kullanmaktır. Temizlik olayını abartmayın ki onun pis olduğunu düşündüğünüzü sanmasın.

Nefes tekniği gerçekten orgazmı kolaylaştırır mı?
Nefes, kalp atışlarını ve kan basıncını etkilediği için, cinselliğinizi de etkiler. Sevgilinizle yatağa girmeden önce, birkaç nefes egzersizi deneyebilirsiniz. Derin bir nefes alın. Çektiğiniz nefesi, yavaş yavaş geri verin. Bu egzersizi birkaç defa tekrarladıktan sonra büyük bir rahatlama hissedeceksiniz.

Bir türlü orgazma ulaşamıyorum ne yapmayım?
Birçok kadın bu sorunu yaşıyor. Uzmanlar yatağa girerken tamamen rahatlamayı önerirken, bunu hayata geçirmek oldukça zordur. Beyin ‘rahatla’ komutuna cevap veren bir makine olmadığı gibi, vücut da otomatik olarak orgazma ulaşan bir robot değildir. Orgazmı kolaylaştırmak istiyorsanız, ilk önce orgazm takıntısından kurtulup, cinselliğin bütününden zevk almaya bakın. Rahatlamaya çalışın. Mum ışıkları, ılık banyolar, cinselliğe uygun bir ortam büyük ölçüde yardımcı olacaktır.

Cilt lekeleri için bitkisel çözümler

Cilt lekelerinin giderilmesinde uyğulanan Doğal tedavi yöntemlerinden gerçekten işe yarayanlar ve kullanımının diğerlerine oranla daha fazla olanlarını birarada toplayıp sizlerle paylaşmak istedim.

Tariflerin etkileri cilt tipine göre farklılıklar göstermektedir.

Cilt sorunlarınız için öncelikle Doktora başvurmanız gerektiğini bir kez daha hatırlatalım.

Elma Sirkesi :

Aynı miktarlarda Su ve Elma sirkesini bir kapda kaynatın

Daha sonra bu karışım ile yüzünüze buhar banyosu yapın.

Ayrıca gene Aynı miktarlarda Su ve Elma sirkesini ile yüzünüzü 3-4 günde bir silerek de cilt lekelerinizden kurtulabilirsiniz.

Anason Tohumu :

Anason tohumları bir kaba konarak üstünü kapatıncaya kadar su eklenir ve kaynatılır. Tohumlar süzülerek atılır ve elde edilen su soğuduktan sonra cilde masaj yapılarak sürülmesi haline cilt lekelerin önlenmesi ve canlılık kazanması sağlanır.

Arpa Unu :

Arpa unu hamur haline getirilerek yüze maske halinde sürülür ve 2 saat süresince bekletilir. Bu işlem sonucunda yüzdeki lekeler yok olur.

Aşk Otu :

Aşk otu kökü kaynatılarak elde edilen sıvı, yüzdeki lekeleri yok eder.

Biberiye :

Biberiye, merhem haline getirilerek vücuda sürülerse cildi güzelleştirir, kırışıklıkları giderir. 2 gram kurutulmuş biberiye yaprağı ve çiçeği bir tas içinde 20 dakika kaynatılarak, vücut yıkandığında güzelleştirir, pürüzsüz hale getirir.

Maske :

Haftada bir gün bir tatlı kaşığı süzme yoğurt ve bir çay kaşığı karbonatı karıştırın. Cildinizde bir saat bekletip ovarak çıkarın.

Bir çorba kaşığı eşit miktarda mısır unu , ıslatılmış kil, el kremi ve suyu karıştırın ve cildinize sürün. 5 dakika ovarak peeling yapın.

Bu, cildinizdeki ölü deriyi çıkarır ve porselen gibi cilde sahip olursunuz

Kudretnarı :

Kabakgiller familyasından, tırmanıcı, ince gövdeli, bir yıllık bir bitkidir. Yaprakları saplı ve el gibi parçalıdır. Meyvesi olgunlaşınca, birbirinden ayrılır. Meyveleri 10-15 cm boyunda şişkin ve iki uçta incelmiş şeklindedir. Üzerinde kabarcıklar vardır. Turuncu – sarı renktedir. Ev ilaçlarında, zeytinyağı ile karıştırılarak kullanılır.

Egzama ve diğer cilt hastalıklarında faydalıdır. Yaraların çabuk kapanmasını sağlar.